Zirveden en dibe – BERCAN TUTAR

ABD’nin küresel hegemonyasının simgeleri konumundaki İkiz Kuleleri yerle bir eden 11 Eylül 2001’deki saldırıların üzerinden 23 yıl geçti. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Lübnan kökenli 19 El-Kaide üyesi kaçırdıkları dört uçaktan ikisiyle New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin (İkiz Kuleler) 110 katlı binalarına, üçüncü uçak ile de ABD Savunma Bakanlığı’nın karargâhı Pentagon’a saldırdı.

Dördüncü uçak ile Washington’daki Kongre Binası veya Beyaz Saray’ın hedef alınması planlanmıştı. Ancak yolcuların isyanı sonucu uçak Pensilvanya’da bir tarlaya düştü.

Saldırılarda 19 hava korsanıyla birlikte 2 bin 997 kişi öldü. Bu trajediyi ‘terörizme karşı savaş’a çeviren Amerikan yönetimi, Afganistan ve Irak’ı işgal ederek İslam dünyasını Siyonist-Evanjelik projelere göre dizayn etmeyi ve küresel güç haritalarını yeniden çizmeyi planlayan modern Haçlı seferlerine başladı. Ancak bu hamleler hezimetle sonuçlandı. Bu küresel projenin son çırpınışlarını Ukrayna’da ve Gazze’de görüyoruz.

***

Amerikalı analistlerin de sık sık vurguladığı gibi dünyayı fethe çıkan ABD şimdi dünya karşısında hiç olmadığı kadar savunmasız ve kırılgan hale geldi. Gazze’deki Siyonist barbarlığa verdiği açık çekle Ortadoğu’da kaybettiği bölgesel hâkimiyeti yeniden kazanma hedefinden hâlâ çok uzakta. Soykırım taktiği ters tepti. Küresel vicdanın duvarına çarpan ABD daha da yalnızlaştı.
2013’te düğmesine bastığı ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle en üst aşamaya taşıdığı Türkiye’yi rehin almaya yönelik stratejik savaşı kaybetti. Rusya’yı Ukrayna’da kuşatamadı. Askeri ve ekonomik açıdan dünyayı yanına çekemedi. Çin’e karşı sürdürdüğü ekonomik ve teknolojik savaşta ağır darbeler alıyor. Asya- Pasifik, Afrika, Latin Amerika, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da nüfuz kaybı giderek artıyor. Hatta Doğu Avrupa hariç Kıta Avrupası’nda bile Rusya’ya karşı istediği güç konsolidasyonunu sağlayamadı.

***

RCW’den John Sitilides ve Jason Epstein yazdıkları ortak analizde “Amerika’ya karşı dünya çapında saygı ve korkunun azaldığını” itiraf ediyor. Yazarlar, “ABD başkanlık seçimleri sona erdikten sonra Donald Trump veya Kamala Harris, bir süper gücün gerilediğini hisseden rakipler ve düşmanlarla dolu uluslararası jeopolitik manzarayla yüzleşecek” tespitinde bulunuyor. Nitekim Temmuz 2024 tarihli iki partili Ulusal Savunma Stratejisi Komisyonu raporunda da “ABD’nin karşı karşıya olduğu tehditler, ülkenin 1945’ten bu yana karşılaştığı en ciddi ve en zorlu tehditlerdir” uyarısı yer alıyor.
Charles Krauthammer’in daha 2009’da WP’de dile getirdiği gibi Amerikan gerileyişinin ardındaki en büyük faktör yükselişi durdurulamayan dış güçlerdir. ABD’de dış aktörlerden kaynaklanan sarsıntı, iç siyasetteki kutuplaşma ve ekonomik darboğaz nedeniyle bu kez dağılmaya doğru evriliyor. Hâsılı kelam 11 Eylül’den sonraki 23 yılda bir süper gücün başarısızlık hikâyesine bütün dünya tanıklık etti. 2001’de tek küresel hegemon olan ABD şimdi Gazze’de çocuk ve kadınları barbarca katleden adi bir soykırımcı güce dönüştü. Askeri, siyasi ve ekonomik gerileme yanında ABD devleti ahlaki ve insani olarak da dibe vurmuş halde. Tarihin görüp görebileceği en büyük vicdani çöküşü yaşıyor.

Yorum yapın