Yapay gündemden kaçış ve yapay zekâya yakalanış…

Zaman zaman kendi kendimize soruyoruz:

“Biz, nasıl bir gündemin peşine takılıyoruz?”

Bazen… Yapay meseleler ve türevleri ile sarkacın bir ucundan diğer ucuna gidip geldiğimiz hissine kapıldığımız da oluyor.

Uzun bayram tatili, “hayattan mola almak isteyenler”, “büyük koşuşturma içinde zihni detoksa ihtiyaç duyanlar” için eşsiz fırsatlar da sunuyor. Durup düşünmek, farklı konulara odaklanmak, memleketin ve dünyanın gidişatını gelecek öngörüsü dâhilinde okumak… Hatta bir adım önde gidenlerin bilgi birikiminden yararlanmak…

İşte böylesi arayış içinde Milli Eğitim Komisyonu Başkanı, (önceki bakan) Prof. Mahmut Özer‘in “yapay zekâ ve küresel gelişmelerle” ilgili bir dizi makalesi elime geçti. Özer, eşit ve kapsayıcı eğitim, eğitimin evrenselleşmesi, yükseköğretimde dönüşüm, mesleki eğitim başlıklarında da dikkat çekici eserlere imza atmış bir isim. Ama bu sıralar “yapay zekânın hukuki çerçevesi, yapay zekâdan kaynaklanacak sosyal ikilemler, hayatın her alanına dokunan değişimler, yapay zekânın eğitime uyarlanması” bağlamındaki yazıları gerçekten ufuk açıcı.

***

Yapay zekâ biz istesek de istemesek de günlük hayatımıza entegre oluyor…
Seçmen davranışları, tüketici seçiciliği, yoğun trafikten kaçınma, arkadaş bulma, mükemmel bir filmi seçme, sağlıklı yemek pişirme ve daha pek çok alanda bilgi ve becerilerimizi artırıyor. Aynı zamanda bilimsel keşiflerden tıbbi tanıya, akıllı şehirlerden ulaşıma kadar toplumun ve endüstrinin birçok kolunda sarsıcı etkisini gösteriyor.
AK Parti’nin son Kızılcahamam Kampı’nda milletvekillerine sunuş yapan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Önümüzdeki 20 yıl içinde mevcut mesleklerin yüzde 60’ı kaybolacak. Eğitim yatırımlarını buna göre planlamak lâzım” demişti.
Genel eğilim
Hastalıkların teşhisi, çeviri hizmetleri sağlanması, petrol sondajı yapılması ve dahi süt sağılması gibi insanların geleneksel olarak yaptığı işlerin yerini giderek akıllı nesnelerin alacağına işaret ediyor. Düşünsenize, karmaşık üretilen ürünlerin çipler, sensörler aracılığıyla izlendiği bir dünyada kalp pillerinin uzaktan kontrolü gibi insan sağlığı açısından önemli durumlar da ortaya çıkacak.
Daha da kritik olanı
Otonom nesneler sokaklarda, gökyüzünde, evlerde ve işyerlerinde yaygınlaştıkça, bunların sosyal ve yasal statüleri de önem kazanacak.

***

Bugün yeni yeni anlaşılsa da
Yapay zekânın veya akıllı cihazların kullanımı “sosyal ikilemlere” de sebebiyet verecek. Birey için en iyi olanın başkaları için en iyi olanla çeliştiği anlarda, seçimin nasıl yapılacağı, kaderimizi tayin edecek!
Öyle ya
Yapay zekâ, makine sahibinin lehine mi yoksa başkalarının lehine mi hareket edecek? Yapay zekâ donanımlı bir otomobil yayaların üzerinden geçmek ya da yayaları kurtarmak için yolcularını feda etmek arasında seçim yapmak zorunda kalırsa ne olacak? Böyle bir durumda, “doğru kararı vermek için algoritma nasıl kodlanacak?”
Güncel araştırmalara katılanların bu noktadaki cevapları, tahmin edeceğiniz üzere ilginç ve bencilce…
Yolcularını daha iyi bir seçenek için feda eden otonom araçları öneren çoğunluk… Yolcularını her ne pahasına olursa olsun koruyan otonom araçlara binmeyi tercih ediyor!
İnsanoğlu, şu an toplum yanlısı algoritmalar yazma yeteneğine sahip. Ama başkalarının hayatını kurtarmak için sizi öldürme potansiyeli olan bir arabayı kim kullanmak ister ki?
Özetle
Yapay zekâ, çok yönlü karakteri göz önüne alındığında, “hukuk felsefesi, insan hakları, sözleşme hukuku, haksız fiil hukuku, iş hukuku, ceza hukuku, vergi hukuku, usûl hukuku” gibi çok çeşitli hukuki sahada düşünmeyi ve çözüm üretmeyi bugünden gerektirmekte…
Bu sürece her şeye rağmen pozitif bakmak da mümkün
Prof. Özer’in de dediği gibi…
Yapay zekâ, insanların yerine ikame olmaya değil, insanların eksikliklerini tamamlayıcı, geliştirici olmaya odaklanmalı…

Yorum yapın