Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün, İsrail’in safına geçti! Elbet kıracağız bir gün bu ihanet kelepçesini

Yeni Şafak gazetesi yazarı İhsan Aktaş, İslam ülkelerinin Gazze’deki soykırıma karşı duyarsızlığını eleştirdi. Aktaş, Siyonist lobinin ABD siyasetini kontrol ettiğini belirtti. Filistin davasının Arap devletleri tarafından ihmal edildiğini vurgulayan İhsan Aktaş, Batı medeniyetinin adaletsizliğine dikkat çekti. Aktaş, şunları kaydetti:

“Uzun zamandır kafamı meşgul eden bir konu vardı: İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım karşısında İslam ülkelerinin duyarsızlığı. Bu konu, daha bir önemli hale geldi. Arap-İsrail savaşlarından sonra uzun yıllar Arap devletleri, meşruiyetlerini ABD’den aldıkları korumanın dışında Filistin davasına verdikleri destekle sağlıyordu.

Hangi devlet başkanı Filistin’e ne kadar yardım etti, kim Filistinlilere ev sahipliği yaptı, kim Arafat’a diplomatik alan açtı; bütün bunlar Arap devletlerinin halklar nezdinde meşruiyetini sağlıyordu.

Diğer taraftan, bütün dünyada sağ-sol çatışmalarında ve entelektüel ortamlarda taraf olmanın anlamı; sol Filistin’den yana, sağ ya da ABD’nin safında olanlar İsrail’den yana tutum takınıyordu.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

ABD’nin Ortadoğu eyaleti olan İsrail, aynı zamanda kurmuş olduğu Siyonist tekelle ABD’nin de yöneticisi. Bu yaklaşımı birkaç cümleyle açmak lazım. Siyonist Yahudiler dünyada finans gücünü elinde bulunduruyor; bu tekel medya ve ticaret tekelini doğuruyor ve bu iki tekel doğrudan ABD siyasetini zapturapt altına alıyor. Bugün Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’nin kongre üyelerinin %80’i İsrail lobi şirketleri tarafından yönetilip denetlenmektedir.

* Kongre üyesi İsrail’e karşı çıkarsa bir daha seçilemez.

* Sinema sanatçısı İsrail aleyhine bir cümle kurarsa hayatı kararır.

* Ünlü bir şarkıcı Siyonizm çıkarlarına ters gelen bir cümle kurarsa sahne alamaz.

* Bir gazete ya da gazeteci Siyonist çete hakkında bilgi veremez.

* İsmail Haniye suikastı ile ilgili BBC’de haber yoktu; düşünsenize, dünya bu haberle çalkalanıyor.

Ortaçağ’da Engizisyon ve Papalığın kontrol altına almış olduğu Hristiyan kitleler bugün Yahudilerin boyunduruğu altında hiçbir konuda hak sahibi değiller.

Müslüman ülkelerin diktatörler eliyle yönetilmesi ve sürekli işgale uğramalarından dolayı ABD ve İsrail sistematik bir şekilde işgali derinleştirirken, özellikle Suudi Arabistan, BAE, Ürdün bu savaşta İsrail’in safına geçmiş durumda ve kendi halklarının ne düşündüğü hiçbirisinin umurunda değil.

Osmanlı Devleti bir yıkım ihtimali ile karşı karşıya gelince, devleti var etmek için yeni fikir akımları oluşturmuş; Yusuf Akçura’nın tasnif ettiği üç tarzı siyaset bütün yönleriyle tartışılmış ve taraftar bulmuştur. İslamcılık, milliyetçilik ve batıcılık bugün Türkiye Cumhuriyeti siyaseti içerisinde canlı bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Zaman zaman birisi, zaman zaman öteki, zaman zaman üçü birlikte siyasetimizde etkili olmaktadır.

Bugün geldiğimiz noktada iki konuyu tartışabiliriz. İnsanlığın geleceği için bir kurtuluş ideolojisi ortaya atacak olsak, Türkiye’nin nüfuzunun genişlemesiyle birlikte bir imparatorluk mu yoksa ittihad-ı İslam mı?

İbn-i Haldun’un bir cümlesini çok tekrarlarım: “Su nasıl suya benzerse, milletlerin geleceği geçmişine benzer.”

Dünyada kurulmuş bütün imparatorlukların yarıdan fazlasını kurmuş ve son imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu’nu medeniyete dönüştürmüş bir milletiz.

ABD Kongresi’nde 40.000 sivili katleden, katliamcı, soykırımcı, içine Hitler’in ruhu kaçmış bir adamı kongre üyelerinin ayakta alkışlaması insanlığın en kara günüdür. İnsanlık namına sessiz kalabilirsiniz, korkarsınız, elinizden bir şey gelmez. Fakat Hitler’i ayakta alkışlamak insanlığın sonunu getirir.

Tarih boyunca bu millet kurmuş olduğu imparatorluklarda adaleti, merhameti, hakkaniyeti gözetmiş ve “adalet devleti” olarak nam salmıştır. İslam’ın vahye dayalı ölümsüz ilkelerinden beslenen bu medeniyet, aynı zamanda Türklerin binlerce yıllık adet, gelenek ve hakkaniyetli yönetim ülküsünü benimsemiştir.

Batılıların 300 yıldır başardığı bir şey var; kendilerini işgal, kan ve sömürgeye dayalı zihniyetlerini Tanrı buyruğu kadar kutsal hale getirirken, karşılarındaki bütün dinleri, bütün medeniyetleri aşağılamayı, yok saymayı ve o medeniyete dayalı bütün değerleri unutturmayı başarmışlardır.

Batı dünyası hiç adaletli olmadı fakat zalimliklerini örtmeyi başardılar. Son dönemlerde ne işgallerine ne zalimliklerine ne soykırımlarına kılıf dahi bulamıyorlar.

Dünya çok kutuplu bir sürece evrilecek; bırakın başkalarına hükmetmeyi, bu dünyada Türklerin, Müslümanların ve mazlum milletlerin hakkını, hukukunu koruyacak bir imparatorluk büyüklüğünde bir güce ihtiyaç var.

Hristiyanlık hukuku olmayan bir dindir; onun için Yahudiliğin boyunduruğu altındadır. Yahudilik din olmaktan ziyade Siyonist sapkınlığın adresi olmuştur. Düşünsenize, İslam dünyasının tamamının CIA’nın ürettiği DEAŞ gibi bir örgüte dönüştüğünü; bugün Yahudilik doğrudan DEAŞ kafasına teslim olmuştur.

İslam bir din olarak kıyamete kadar var olacağına göre, bizim insanlığa ilham verecek tarihi, kültürel ve inançtan dolayı sağlam kodlarımız var. İnsanlığın selameti için bir imparatorluk rüyasının peşine düşmeliyiz ve ütopya adalet devleti olmalıdır.

Bu maddi medeniyet son bulacak; maddeye ve servete dayalı medeniyetin son fotoğrafı, eşcinselleri ve sapkınları Hz. İsa’nın sofrasına oturtmak oldu.

Duymaz olmuşsa kulaklarımız göklerin muştu sesini; elbet kıracağız bir gün bu ihanet kelepçesini. Görelim Mevla neyler.”

 

 

Yorum yapın