Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çukurova Havalimanın açılışında yaptığı konuşmada, “hizmet ve eser düşmanlığı yapan muhalefet olmaz” ifadesi ile geçmişten bugüne büyük yatırımlara yönelik yapılan karşıtlığı hatırlattı.
Erdoğan, “ülkenin kaynakları ilgili cümle kurulacaksa, eleştirilmesi gereken Çukurova Havalimanı değil, halkın parasını Paris’te har vurup harman savuran müsriflerdir” sözleriyle muhalefetin çelişkilerine de atıfta bulundu.
AK Parti çok uzun yıllar iktidar olduğu için, muhalefet iktidar eleştirisinde geniş bir konfor alanına sahipti. Hükümetin yatırım ve icraat politikaları sürekli olarak, “rant müteahhitliği” olarak damgalandı. İşadamları “beşli çete” gibi yakışıksız ifadelerle damgalandı. Siyasete müteahhitlikten gelenler küçümsendi.
Devlet kadrolarında “kayırmacılık” ve “liyakatsizlikten” dem vuruldu. Siyasette, yönetimde “şeffaflık” ve “hesap verilebilirlik“le ilgili bir çok uygulama eleştirildi. “Hak”, “hukuk”, “adalet” gibi temalar soyut içeriklerle sürekli gündemde tutuldu. Nasıl ki uzun dönemli iktidarda kalan bir parti için iktidar pratiklerinden dolayı bazı sınamalar söz konusuysa, uzun dönem iktidara gelemeyen muhalefet partileri için de denenmemiş olmanın konforu vardır.
KONFOR ALANI BİTTİ
CHP ve yöneticileri, geçmişte söyledikleri ile sınanıyorlar. Bir anlamda, “iddialarından vuruluyorlar.” Geçmişte müteahhitlikten gelen siyasetçilere ağır hakaretlerde bulunan muhalefet destekçileri ve medyası da benzer bir konumda. CHP’nin İstanbul başta olmak üzere bir çok belediye başkanı ve siyasetçisi aynı sektörden yani müteahhitlikten gelince, CHP’yi destekleyen gazeteciler ve kamuoyu oluşturucuları suskunluğa büründüler. Bir anda, onların gözünde “siyaset ve inşaatçılık” makbul bir mesleğe dönüştü.
Yıllarca, iktidarı işe alma ve işten çıkarma konusunda “liyakatsizlik” üzerinden eleştirdiler. Ama muhalefetin belediyelerinde işe alımlardaki alenen ortaya çıkan kayırmacılık ve sebepsiz yere işten çıkarmalarla ilgili tek cümle kuramadılar. Yerel seçimlerden sonra muhalefet belediyelerinde ayyuka çıkan eş dost atamasını haber bile yapamadılar. Ekrem İmamoğlu, göreve gelirken, “israf” diye İstanbul’un yatay bahçelerini bile kaldırdığında alkışlayanlar, şimdi Paris’te bir haftalık 250 bin Euroya kiralanan evin masrafı eleştirilince, ama bu parayı belediye değil işadamları ödedi diye savunma yapabiliyorlar. Yıllarca siyasetin finansmanını, yöneticilerin şeffaflık ve hesap verilebilirliğini ağızlarına sakız edenler, CHP’li siyasetçi ve yerel yöneticilerin Paris Olimpiyatlarındaki organizasyonun finansmanını sponsorların karşılamasını ahlaki bir pozisyon gibi yutturmaya çalışıyorlar. Çünkü, muhalefetin kamuoyu oluşturucularının bir çoğu da aynı sponsorluktan yararlanmakta.
HANİ SİYASET ŞEFFAF VE HESAP VEREBİLİR OLACAKTI
Paris Olimpiyatlarında muhalefete hangi işadamlarının ne karşılığında ve ne için sponsor olduklarını bilen yok. Bu konuda tek bir açıklama bile yapılmadı.
Muhalefetteyken slogan atmak, popülist söylemlere başvurmak kolaydır. Uzun yıllar iktidarda olan bir partiye yönelik eleştirileri seçmenlerin önemli bir kısmı, karşılaştırma imkanı olmadığı için rasyonel bir zemine oturtmadan satın alma eğilimindedirler. Bu da anlaşılabilir bir durumdur. Bugün için muhalefet yerel yönetimlerin önemli bir kısmını yönetiyor. Muhalefet konforu çoktan sona erdi. Seçmenin karşılaştırma imkanı var. Halkla ilişkiler faaliyeti ve oluşturduğu medya düzeni ile bu konforun süresini biraz daha uzatma imkanına sahip olabilir.
Ancak gelinen süreçte, slogan ve vaat siyaseti, popülist söylemler, sorunlu icraatlar halka ilişkiler faaliyeti ile perdelenemez. İktidar kanadı, seçmenin karşılaştırma imkanın farkında olarak, muhalefetin çelişkilerini ortaya koyan siyaset ürettiğinde, slogan siyasetinin alanı daralacaktır. Siyasette icraattan önce güven ve sahicilik daha geçer akçedir.