ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın uluslararası konulara daha pragmatik bir yaklaşımı var. Fakat Trump’ın bu tutumunun Amerikan dış politika hedeflerinde toptan bir değişiklik anlamına gelmediğini iyi bilmek lazım. Zira Trump’ın 2016 zaferinin ardından ABD dış politikasında radikal değişimlere dair beklentiler yanlış çıktı.
ABD dış politikasında radikal değişikliklerin olmamasının nedeni ‘Amerikan derin devletinin’ Siyonist-Evanjelik lobinin rehinesi olmasıdır. Ülkenin dış politikası aşırı derecede bürokratikleşmiş durumda ve çeşitli lobilerin çıkar dengesinden bağımsız olarak işleyemez halde.
Başkan önemli bir güce sahip ancak dış politika kararları için Kongre’yi dikkate almadan tek bir adım dahi atamaz. Derin devletin dış politika üzerindeki etkisi yeni dönemde de belirleyici olmaya devam edecek.
Bu, ne anlama geliyor? Trump’ın taktiksel bir iki manevra dışında dış politikada makas değişikliğine gidemeyeceği anlamına geliyor. Zira Kongre’de, Amerikan dış politikasının temel alanlarında iki partili bir fikir birliği var… Rusya ve Çin’in kontrol altına alınması, NATO’nun sürdürülmesi ve İsrail’in koşulsuz desteklenmesi.
***
Bu nedenle Ortadoğu’da ateşe benzin dökecek bir strateji izlenecek. Çünkü 2024’ün Trump’ı 2016’nın Trump’ı ile aynı değil. Sekiz yıl önce bir hükümeti yönetmenin Manhattan’a gökdelenler inşa etmek kadar kolay olduğunu düşünen biraz saf bir işadamı vardı Beyaz Saray’da.
Şimdi siyonist lobinin ve derin devletin gücünü her açıdan tecrübe etmiş biri var. Seçim kampanyasındaki açıklamaları, kendisini çevreleyen danışmanlar, bağışçılar, destekçiler ve yeni atadığı her biri diğerinden fanatik siyonist A takımı göz önüne alındığında, Trump’ın ikinci dönemi ‘Filistin sorunu’nu ortadan kaldırarak bölgede Türkiye, Rusya, İran ve Çin’i zayıflatıp Arap ülkeleri üzerinde tam bir hegemonya kurmaya odaklanacaktır.
Peki, bunu nasıl başaracak? Ancak Türkiye’yi frenleyerek. İsrail’in yeni dışişleri bakanı Gideon Saar, Sayın Erdoğan liderliğindeki Türkiye’yi ‘Kürt kartı’ ile dize getirerek yeni Ortadoğu planlarına ulaşacaklarını söylüyor.
Saar’ın masaya sürdüğü Kürt kartı, Türkiye’ye doğrudan askeri müdahale tehdididir. ‘İsrail bize saldıramaz’ diyenler yanılıyor. Erdoğan boşuna mı “Hamas Gazze’de Anadolu’nun savunmasını yapıyor” uyarısında bulundu.
***
İsrail’in ABD elçisi Amos Hoscstein hedeflerinin sırasıyla Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve İran olduğunu itiraf etti. İran düşünce sıra Türkiye’ye gelecek. Bu açıklamalar ülkemize meydan okumadır. Türkiye’yi açıkça tehdittir.
Trump’ın ilk döneminde ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, İsrail‘in Golan Tepeleri’ni ilhak etmesine izin vermesi ve İbrahim Anlaşmaları’nı dayatması Gazze’deki soykırımın taşlarını döşedi. Şimdi de yeni Ortadoğu projesini gerçekleştirmek için savaş ve soykırımı Filistin’den sonra Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Türkiye’ye yayma hazırlığı yapıyor.
Fakat bunu başarabilmeleri için Siyonist-Evanjelik lobinin önce Sayın Erdoğan’ı devirmesi gerekiyor. 15 Temmuz 2016’da bunu başaramadılar. Bu nedenle Obama ve Biden döneminde olduğu gibi yeniden bütün oklarını Erdoğan’a yöneltecekler.
Çünkü Reis’ini deviremedikçe kaptanlık ettiği Türkiye gemisini de alabora edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar.