Sinema dünyası buhranda: Eski filmler vizyonda

Tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi süreci sonrası dijital platformlara olan rağbetin artması, niteliksiz vizyon filmleri, korsan film sitelerinin varlığı ve özgün senaryoların azalması vatandaşların sinema salonlarına olan ilgisini azalttı.

Türkiye’de de 2022 yılında 35 milyon 754 bin 644 olan sinema seyirci sayısı, 2024’te yaklaşık 4 milyon kişi azalarak 31 milyon 5 bin 844 oldu. Bir zamanlar Amerika’nın kültürel hegemonyasının en belirgin simgelerinden biri olan Hollywood’da, Covid-19 salgını ve grevlerin ardından ciddi bir duraksama dönemine girdi.

Öyle ki ekonomik veriler de bunu destekliyor. 2000 yılında küresel sinema gişe hasılatı 20 milyon dolar civarındaydı. 2019’da bu rakam 42,5 milyon dolar olarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

2020 yılında sinema sektörünün gişe hasılatı Covid-19 salgını nedeniyle 12 milyon dolara kadar düştü. 2023 yılında ise pandeminin etkisinden kurtulmaya başlayan sektör, gişe hasılatını 26 milyon dolara çıkardı. Ancak bu rakam sinema salonu işletenlerin, yapımcıların ve dağıtımcıların beklediğinin çok altında… Bu noktada yeni bir çıkış noktası arayan sinema salonu sahipleri bir dönemin unutulmaz filmlerini restore ederek seyircilerin beğenisine sunuyor.

Geçtiğimiz yıllarda Zeki Demirkubuz’un Masumiyet ve Kader filmleri, Ömer Kavur imzalı Anayurt Oteli, Yüzüklerin Efendisi üçlemesi, Paris, Teksas, Kuzuların Sessizliği, Titanik ve Oppenheimer da seyirciyle buluşmuştu.

Bu yıl da ‘Eşkıya’, ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’, ‘Twilight’, ‘Whiplash’, ‘Interstellar’ ve ‘Back To The Future: Part 2’ gibi hafızalarda yer edinen filmler önümüzdeki günlerde yeniden vizyona girecek.

Klasik hâline gelen filmler, ülkemizde ve dünyada ikinci kez seyirciyle buluşarak sinema dünyasında bir süredir yaşanan üretim sıkıntısını hasıraltı edecek. Olumlu yönden bakacak olursak Z kuşağı, efsaneleşmiş filmleri ilk kez sinema salonlarında izleme imkânı bulacak.

“Yapımcılar yatırım yapmak istemiyor”

Sinema sektörünün paydaşları da senaryo ve nitelikli içerik üretimi konusunda dünyada ve ülkemizde sıkıntılar olduğunu savunuyor. Ünlü yönetmen Murat Pay, Türk ve dünya sinemasının pandemi sonrası çıkmaza girdiğini ifade etti. Dizi piyasasının sinemayı olumsuz etkileyecek türden büyüdüğünü savunan Pay, “Sinema salonlarının doluluğu 2000’li yıllara kıyasla 10’da 1 bile değil. Sinema salonları kâr edemiyor. Dünyada ve ülkemizde senaryo üretim krizi olması da bunda büyük bir etken. Senaryo gücü film sektöründen dizilere kaydı. Yapımcılar da can çekişen bu sektöre yatırım yapmak istemiyor” görüşünde.

1977 yapımı Çağrı: İslamiyet’in Doğuşu filminin 4K görüntü ve 2D dijital ses kalitesiyle 45 yıl sonra vizyona girmesine de vurgu yapan ünlü yönetmen, “Önümüzde Çağrı örneği var. Film beklenen ilgiyi görmedi. Nostalji furyası da ön planda belki ama bu, sinema sektörüne kan getirmez. Bir filmin sosyal medyada etkileşim alması kimseyi aldatmamalı. Aynı nehirde iki kere yıkanmak mümkün değil. Bir film ‘remake’ yapılsa anlaşılabilir ama var olan bir şeyin aynısını seyirciyle buluşturmak anlamsız” diyor.

“Beyaz perdenin prestijini kurtarmak için…”

Sinema yazarı Barış Saydam da Pay gibi, sinema sektörünün zor günlerden geçtiğini söylüyor. Ingmar Bergman, Andrey Tarkovski, Michael Haneke ve Ulrich Seidl gibi kült yönetmenlerinin artık kalmadığını savunan Saydam, beyaz perdenin yitip gitmekte olan prestijini geri getirmek için dünyada ve ülkemizde eski kült filmlerin restore edilerek yeniden dolaşıma girdiğini söylüyor. Sosyal medya ve dijital yayın platformlarının pandemi sonrası hayatımızı ve ilgi alanlarımızı dönüştürdüğünü ifade eden Saydam, “Postmodern dönemin ihtiyaçları arasında nostalji olabilir ama getirisi ne olacak belirsiz” deyip Netflix üzerinden şu gerçeği açığa vuruyor: “Netflix’in yapımcılara ve oyunculara daha çok bütçe ayırdığı biliniyor. Hollywood, Netflix ile yarışmayacak duruma geldi. Bu sebeple yakın zamanda ABD’de stüdyo kalmayacak ve içerik sayısı da azalacak. Dijital platformlarda sıcak para olması yönetmen ve yapımcıları da bu alana çekiyor…”

“Krizin suçlusu senaristler değil”

İşler Güçler ve Kardeş Payı dizilerinin senaristi Onay Durgun, kült filmlerin vizyona girmesine anlam veremediğini söyledi. Barış Saydam ve Murat Pay’a pek çok konuda hak veren Durgun, “Sinema dünyası pandemiden sonra kaybettiği seyirciyi salonlara çekme konusunda başarılı olmuş değil. Seyirciyi kazanmak için her tuşa basılıyor. Türkiye ve dünyada vizyona girecek filmler, seyirciyi kısa vadede yakalayabilir ama ekonomik anlamda getiri sağlamaz” dedi.

“Yapımcıların garanti gördükleri senaryoları tercih etmeleri senaristlerin önünü tıkıyor” diyen Durgun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Krizin suçlusu senaristler değil. Anlatılacak hikâyeler var, yalnızca doğru koşullar altında seyirciyle buluşturulmalı. Bu noktada dijital platformlarda seyircinin izleme alışkanlıklarını değiştirdi. Reklam sürelerinin uzunluğu ve sinemaların AVM’ye sıkışması da seyircinin sinemadan uzaklaşma sebeplerinden. Salonlar; Eşkıya, Her Şey Güzel Olacak ve Whiplash gibi filmlerin etinden sütünden yararlanmayı deniyor. İyi öyküler seyirciyle buluşturulmaya başladıktan sonra seyirci de bir ihtimal sinemaya dönüş yapabilir.

Sinema yazarı Tuba Deniz de sinema dünyasında nostaljik esintilerin işe yaramayacağını düşünenlerden. Pandeminin bitmesine karşın insanların kapalı alanlara girmeye mesafeli olduklarını savunan Deniz, “Hız ve haz çağındayız. Bundan sinema da nasibini aldı. Bilhassa salgın sürecinde 15 saniyelik story’leri izlemeye alışanlar için 2 saat film izlemek zül geliyor. Sipariş senaryolar bir kenara bırakılıp özgün senaryo sayısında bir artış olursa sinemaya olan ilgi yeniden artabilir” diyor.

“Özgün senaryo bulmak git gide zorlaşıyor”

Yapımcı Nuri Yıldırım da eski filmlerin yeniden beyaz perdeye taşınmasını yersiz buluyor. İyi bir film çekebilmek için 3 ila 5 milyon dolar arasında bir harcama yapılması gerektiğini savunan Yıldırım, “Özgün senaryo bulmak git gide zorlaşıyor. Yeni içeriklerin sayısında ciddi bir düşüş var. Sektör temsilcileri, daha çok para vadettiği için televizyon dizilerine ve dijital platformlara yönelmiş durumda. Salon sahibi sinemacılar beyaz perdede gelecek göremiyor. Dağıtıcılar da dijital platformların varlığından rahatsız” sözleriyle durumu özetledi.

Sinema dünyasının temsilcilerinden aldığımız geri dönüşler doğrultusunda; sinemaların AVM’lere sıkışması, korsan film sitelerinin varlığı, sinema bilet fiyatlarının yüksek olması, kalitesiz vizyon filmleri, dublajlı film sayısının çok olması ve reklam sürelerinin uzunluğu da seyircileri sinemadan kaçıran faktörler olarak öne çıkıyor.

Sinema salonlarına taşınan hikâyelerin benzersiz olmaması da seyircilerin geçmiş yıllarda kolayca bağ kurduğu filmlere yeniden dört elle sarılmasına sebebiyet veriyor. Kült filmlerin yeniden vizyona girmesi sinema endüstrisinin içinde bulunduğu buhranı ve sıkışmışlığı da gözler önüne seriyor…

Yorum yapın