Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, Ortadoğu’daki gelişmelerin Batı’nın çöküşünün habercisi olduğunu ifade etti. Tuna, Batı’nın bölgedeki etkisini kaybettiğini ve İsrail’in Gazze’deki soykırımıyla maskesinin düştüğünü belirtti. Batı’daki muhafazakâr kesimlerin durumu doğru okuyamadığını söyleyen Tuna, İsrail muhiplerinin aslında kendi içlerinden çıktığını dile getirdi. Tuna, bu gelişmelerin Ortadoğu’da büyük değişimlere yol açacağını kaydettiği yazısında şunları söyledi:
“Rahmetli Akif Emre abim bundan 20 yıl mukaddem bir sohbetimizde (mealen) Batı’da denizin tükendiğini, “işgalcilerimizin” bölgemize topyekûn musallat olacaklarını dile getirmişti.
Maalesef öyle de oldu.
Merhum Sezai Karakoç da 1960’lı yıllarda Irak’ın işgal edileceğini öngörmüştü.
ÖNE ÇIKAN VİDEO
Demek ki, olan biteni kafamızı duvarlara vurmadan görebilmek ve buna uygun şekilde organize olmak için günlük projeksiyonlarla değil tarihin ve jeopolitiğin içinden bakmak gerekti.
Gelgelelim…
Ortodoks muhafazakâr muhteremler hadiseleri böylesi derinlikli projeksiyonla teşrih masasına yatırmak şöyle dursun, gözlerinin önündekini göremeyecek kadar korkunç bir körlükle malul haldeler.
***
Daha da korkuncu, burunlarının ucundakini görmeyip nevzuhur “kurgularını” tartışılmaz gerçekmiş gibi sunuyorlar.
Herhangi eleştiri karşısında da anında yaftayı yapıştırıyorlar.
İsrail’in Gazze soykırımı dolayımında bölgedeki gelişmeleri okuma biçimleri nerden baksanız deli saçması.
Bakınız, Yalçın Küçük uçuk kaçıktı ama bazen çok ilginç laflar ederdi. Mesela bir defasında “Türk aydını tercüme odasında doğmuştur” demişti. Ki, mezkûr sözüne büyük bilge Cemil Meriç bile sitayişle vurgu yapmıştı.
Ortodoks muhafazakâr da Küçük’ün “İsrail, Türkiye’de İsrail’de olduğundan daha güçlüdür” sözünü pek sevmişlerdi.
Neden mi?
Çünkü “İsrail muhiplerini” hep kendi dışlarında görmüşlerdir de ondan.
Doğrusu da öyleydi. Bir zamanlar Fatih Altaylılar memlekette kol geziyordu.
***
Hürriyet’in eski yayın yönetmeni de İsrail’in çocukları katlettiği 2006’daki bir katliam üzerine “direniş örgütünü” suçlamış, “Çocukları kendilerine kalkan yapmışlar, zavallı İsrailcik ne yapsın!” yollu İsrail’i arkalamaya çalışmıştı.
Günümüzün İsrail yandaşları takdir edersiniz ki bu kadar “kreatif” değiller. Gerçi İsrail de artık böyle “yaratıcılıklara” fırsat vermeyecek kadar naklen soykırım yapıyor ya, ayrı mesele.
Evet, ne diyorduk; Ortodoks muhafazakâr kesimler “İsrail muhiplerini” hep kendi dışlarında aramışlardır.
Fakat şehid İsmail Haniye’nin ardından Hamas’ın göreve getirdiği Yahya Sinvar’ın “İran’ın adamı” olduğunu söyleyerek fitne çıkarmaya çalışanlar da kendi içlerinden çıktı.
Hamas’ın “Müslüman Kardeşler” (İhvân-ı Müslimin) kökenli olduğundan ve kurucusu Hasan el- Benna’nın İngiltere’nin bölgedeki işgal döneminde ortaya çıktığından hareketle, “Hamas ile İsrail arasında tiyatro oynanıyor” demeye getirenler de kendi içlerinden (veya içlerine sızdırılanlardan) çıktı. (Hayır ne sanılıyordu, siz “İsrail ve İran birbirlerine alan açmak içim danışıklı dövüş yapıyorlar” derseniz, başka birisi de çıkıp böyle der.)
Ayrıca, İsrail Gazzeli çocukları paramparça ederken, olanca öfke ve nefretini İsrail ile çatışan “direniş eksenine” teksif edenler de kendi içlerinden çıktı.
Sorsanız hepsi de birinci sınıf faşist İsrail düşmanı. İyi de, İsrail, böyle düşmanları varken dostu ne yapsın?”