Orta Doğu gerçekle ne zaman buluşur – Yazarlar – Hasan Hüseyin ÖZ

Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi üzerine sürdürülen tartışmalara bakıyorum da modern Orta Doğu -Batı Asya mı demeliydim- tarihinde destan-ağıt arasında giden ruh durumu ve öte taraftan ölenin günah şeceresinin döküldüğü sahnenin hiç değişmediğine şahit oluyorum.

Düşman da sloganlarla beslenmiş sahnenin perdelediği stratejisini adım adım hayata geçiriyor.

Gerçekle yüzleşemeyenler, abartılı duygular içinde savrulup duruyor.

Propaganda, manipülasyon akılları yönlendiriyor, düşmanın hizmetine sunuyor.

Nasrallah İsrail tarafından öldürüldü.

2006 savaşına atıfla Hizbullah’ın İsrail’e direneceğini söyleyenler, şimdi “şehadet” üzerine mersiyeler düzüyorlar.

İnsan gerçekten şaşırıyor.

Aynı döngü devam edip duruyor.

İsrail katliam yapıyor, sloganlar hazır.

İsrail suikast düzenliyor, ölenin ardından aynı kalıpta ağıtlar, havada kalacağı kesin aynı tonda intikam yeminleri.

Ama dönüp dolaşıp her ölüm, sözde mezhep hesaplaşmasının nesnesi haline getiriliyor.

Propaganda ile gerçeklerin üzeri ancak bu kadar örtülebilir.

Şu dailere, meddahlara bakıyorum da Nasrallah’ın ölümü üzerinden her fırsatta yaptıkları gibi Türkiye’yi eleştiriyorlar.

Öte yandan, “fasıkların getirdiği haberler” üzerinden, “İran Nasrallah’ı sattı” sözü genel kanaate dönüşmüş durumda.

Kolaycılık bunun adı. Aklı kör eden bir kolaycılık üstelik.

İran satsa ne satmasa ne? Kendi karargahında baskına uğradı ve öldürüldü Nasrallah. Hizbullah propaganda ile kendini avutadursun, İsrail, kabul edelim etmeyelim, istihbari ve askeri stratejileri gerçekler üzerine bina etmiş ve katil Netanyahu, BM kürsüsünde emperyalist ülkelere vaatlerini sıralarken operasyonu düzenlemiş. Gerçek bu.

Oysa, Perşembe günkü yazımda söylediğim gibi, bu yangından kurtulmak için sahici bir muhasebeye ihtiyacımız var.

O gün Hizbullah’ı ve İran’ın Şii hilali stratejisini eleştirmiştim. Çünkü, Amerikan emperyalizminin oluşturduğu enkazdan faydalanma çabası hem tarihi yok ediyordu hem de coğrafyada Siyonist İsrail’in önünü açıyordu. Ve maalesef İran “tarihi hesaplaşma” motivasyonuyla donattığı vekil örgütleriyle her şeyi toza dönüştüren emperyalist stratejiye ateş taşıdı. Hizbullah dahil İran’ın vekil örgütlerinin açtığı yara gerçekten çok büyük. Ama yine de herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi ve Siyonist İsrail eliyle yürütülen emperyalizmin stratejilerine karşı güçlü bir hattın oluşturulması gerekiyor.

Biz İran’ı ve vekil örgütlerini eleştirmeye devam edeceğiz.

Türkiye’yi eleştirmek hatta tahkir etmek için en ufak fırsatı dahi kaçırmayan, İran’ın vekil örgütler eliyle gerçekleştirdiği katliamları dahi “jeopolitik zorunluluk” diyerek geçiştiren daileri ve meddahları da deşifre etmeye devam edeceğiz.

Ama, şunu da söyleyeyim, CİA laboratuvarlarında geliştirilen El Kaide köklü IŞİD üzerinden sürdürülmek istenen “mezhep savaşları” stratejisi çerçevesinde pişirilen ve tek hedefi yine Sünniler olan tekfirci selefi-vahhabi söylemlerine karşı da herkesin uyanık olması gerekiyor.

İşte bu anaforun bizi esir etmesine izin vermemeliyiz.

Şehadetin şartı aklı öne çıkararak, sürüklenmek istediğimiz yerden ancak kurtulabiliriz.

Onun için, gavurun propaganda makinesine kapılmamak şart.

Yorum yapın