Star yazarı Yakup Köse, FETÖ lideri Fetullah Gülen’in ABD’de ölmesini masaya yatırdı. Köse, Gülen’in gerçek yüzünü mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan öğrendiğini ve Mirzabeyoğlu’nun Gülen’e karşı açıktan cephe aldığını belirtti. CIA ile MİT arasındaki ilişkilere de değinen Köse, Gülen’in Mirzabeyoğlu’na olan kininin sebeplerini anlattı. Köse, şunları kaydetti:
“FETÖ lideri F. Gülen hizmet ettiği ABD’de öldü ve orada gömüldü.
Kurduğu yapıya “Hizmet hareketi” deniliyordu. İşin neticesinde nereye ve neye hizmet ettiği aşikâr oldu.
Ben F. Gülen’in gerçek hüviyetini Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan öğrendiğimde 14-15 yaşlarındaydım.
Mütefekkir Mirzabeyoğlu ve takipçileri F. Gülen’e ve hareketine açıktan cephe almıştı. Salih Mirzabeyoğlu 1990 senesinde, ABD ve kuyrukçularının Irak’a saldırmasına karşılık Türkiye’deki protesto gösterilerini organize ettiği gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Kendisine önce MİT’te daha sonra da Emniyet’te günlerce işkence yapıldı. İşkence sırasında işkenceciler kendisine “Fethullah hocayı niçin sevmiyorsun?” diye sormuşlardı.
ABD’yi protesto eylemlerini organize ettiği iddiasıyla gözaltına alınan birisine “Fethullah hocayı niçin sevmiyorsun?” diye sorulması garip değil mi?
Bu sorunun cevabı, 7 yıl MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu’nun şu acı sözlerinde saklı: “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurum.”
Böyle bir Türkiye’de Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na ‘suçu’ büyüktü:
1- ABD’nin Irak’a saldırmasına karşı çıkıyordu.
2- Fethullah Gülen’i sevmiyordu.
Her şey ne kadar açık değil mi? İşkenceciler Mirzabeyoğlu’na defalarca “Fethullah hocayı niçin sevmiyorsun?” sormasın da ne yapsınlar; hizmet ettikleri yere karşı görevleri!
Mütefekkir Mirzabeyoğlu o dönem yaşadıklarını “İşkence -Hukuk ve Hûk” adıyla kitaplaştırmıştı. F. Gülen’i de bu eserinde faş etmişti. Merak edenler mezkûr eserden hâdisenin tafsilatını okuyabilir.
F. Gülen’in Mütefekkir Mirzabeyoğlu’na olan kininin sebebini yıllar sonra Latif Erdoğan Akit Gazetesi’ndeki köşesinde yazdı. Mâlûmunuz Latif Erdoğan F. Gülen’in yanında yıllarca bulunmuş, sağ kolu olarak bilinen bir isim. Gülen gerçeğini görünce yanında ayrıldı ve örgüt hakkında her şeyi anlattı. 2021 Şubat’ında yazdığı köşe yazısında Latif Erdoğan Gülen’in Mirzabeyoğlu düşmanlığını şu cümlelerle anlattı: “… FETÖ elebaşının, Salih Mirzabeyoğlu’na olan düşmanlık ve husumetini sadece paranoya ile izah etmek zordur. Böylesi bir husumete dayanak olacak kuvvetli bir saik lazımdır ki, o da FETÖ elebaşının, fikri planda Mirzabeyoğlu karşısında yaşadığı kompleks ve bu kompleksin onu sürüklediği korkunç haset ve kıskançlıktır. Mirzabeyoğlu’ndaki fikri derinlik, diğerinde yoktur. (…) İşte rahmetli Salih Mirzabeyoğlu’na reva görülen insanlık dışı muamelelerin ve korkunç işkencelerin sebebi, ondaki bu endişe, bu korku, bu paranoya, bu sadistliğin bütünüdür. Bence öldürülme sebebi de öyledir…”
Mütefekkir Mirzabeyoğlu 28 Şubat cuntasının operasyonuyla 1999 senesinde ikinci defa hapse girmişti. Bu süreçte kendisine “Zihin kontrolü” işkencesi yapılmıştı. Bu teknolojiyi Türkiye’deki unsurlara kimin sağladığını yazmaya gerek yok!
“Ilımlı İslâm” adıyla kendilerine itaat edecek, işgal ve tecavüzlerine ses çıkarmayacak, ses çıkaranları da susturacak bir Müslüman tipi oluşturma gayretindeydiler. “Dinler arası Diyalog” faaliyetiyle de İslâm’ı tahrif edeceklerdi. Bundan dolayı Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun ortaya koyduğu aksiyoner fikriyat ABD için bir engel teşkil ediyordu ve ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu cezaevinden çıktıktan sonra da “Zihin kontrolü” işkencesi devam etti ve 2018 senesinde bu işkencenin sebep olduğu beyin kanamasıyla vefat etti. Ne işkenceye ne de kendisine sunulan ‘parlak’ tekliflere teslim olmadan emaneti teslim etti. Eyüp Sultan hazretlerine komşu olarak defnedildi. F. Gülen ise zillet içerisinde, hizmet ettiği ülkenin topraklarında öldü. Ölüm haberi Anadolu’da sevinçle karşılandı. İnsanımızın beddualarıyla ABD’de gömüldü. Cenazeye katılanlar tanınmamak için yüzlerini sakladılar…
Yazacak çok şey var ama şu çamur ortamda sözün pek bir kıymeti olmadığından “İlâhî adalet şaşmaz” diyerek noktayı koyuyorum!”