Şerife Arısan, 72 yaşında bir kadındı. Adana’da belki de on yıllardır yaptığı gibi tarlasına gidip soğan başağı toplamak için seher vakti evinden çıktı. Amacı sıcak havadan etkilenmeden evine dönmekti. Ancak başıboş köpeklerin saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Altı çocuk annesi Şerife Teyze, tam yarım saat boyunca vahşi biçimde parçalanarak can verdi. Şerife Teyze, köpek saldırısı sonucu hayatını kaybeden ya da ağır yaralanan tek kişi değil. Mustafa Topal, Metin Demir, Dudu Berk, Hamide Demir, Enes Koca, Arda Doruk, Çiçek Boztaş ve diğerleri köpek saldırıları sonucu kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan bazıları.
“Mağdurun yaşı veya şehri fark etmiyor; insanımız ölüyor. Ülkemizde son altı ayda 100’den fazla köpek saldırısı yaşanmış. Eminim bir bu kadar da raporlanmayan, haberlere geçmeyen saldırı söz konusudur. Köpek sürüleri evlatlarımızı çevreleyip paramparça ederek yiyor ya da onlara zarar gelene dek peşlerinden koşuyor. Bu medeni bir ülkede olacak iş midir?”
Yukarıdaki soruyu soralı iki sene olmuş ve değişen hiçbir şey yok. Artık insanlara, hayvancılık için beslenen büyük ya da küçükbaşlara, kümes hayvanlarına saldıran sokak köpekleri var. Sokakların köpekler tarafından istila edilmesinin tek olumsuz etkisi yaşanan bu saldırılar da değil. Özellikle hastane, market, çocuk parkları gibi bölgelerdeki hijyen sıkıntıları, kist hidatik gibi hastalıkların da artmasına neden oldu. Ve bu sorun tüm Türkiye’ye yayılmış durumda…
Aslında Türkiye’de sokak hayvanlarına yönelik çıkarılan yasalarda görünürde bir sorun yok. Hollanda’nın başıboş sokak hayvanları sorununu çözmek için uyguladığı ve başarılı olduğu “Topla, Bakımını Yap, Aşıla, Aldığın Yere Bırak” yönteminden bahsediyorum. Fakat yasa çıktığından bu yana hem hayvan sahiplerinin sokağa hayvan bırakması, hem belediyelerin görevlerini yerine getirmeyerek köpekleri toplayıp başka belediyelerin sınırlarına bırakması hem de barınaklardan sahiplenmek için alınan köpeklerin tekrar sokaklara salınması gibi nedenler bu yasayı işlevsiz hale getirdi
Artık geldiğimiz noktada, geçmişte yapılan yanlışların üzerinde tepinmenin sorunu çözme noktasında bize bir faydası olmadığı kesin. Ulusal güvenlik sorunu hâline gelen bu durumdan kurtulmak için atılacak adımlara bir an önce karar verip uygulamaya geçmek gerekiyor. Bu sorunla geçmişte uğraşan ve çözen ülkelerin yöntemlerini hızlıca uygulamaya almamız lazım.
Örneğin İngiltere’de, sokaklardaki köpekler toplanıp bakımevlerinde tedavisi ve bakımı yapıldıktan sonra sahiplenilmesi için bir hafta bekleniliyor. Sahiplenilmeyen köpekler de uyutuluyor. Bu süre bir aya kadar da uzatılabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin eyaletlerinde veya Almanya’da da benzeri uygulamaların söz konusu olduğunu görebilirsiniz. Fakat bu uygulamada da Türkiye’de milyonları geçen köpeklere sahip çıkacak barınakların ne kadar sürede yapılacağı, toplanma işleminin ne kadar sürede gerçekleşeceği sorunları ortada duruyor
Çözüm içinse şu ön kabulü çekinmeden söylemek zorundayız: Eşrefi mahlukat olan insanın canı, herhangi bir başka canlıyla tartıya çıkartılamaz. Seküler ve evrimci bir nokta-i nazardan bakıyorsanız da bu gerçek değişmez. Merhamet çerçevesinden bakıyorsanız da Mahra Pelin ya da Şerife Teyze’den esirgenen merhamet konumuz dışıdır. İnsan hayatının değerinde anlaştıktan sonra, başıboş köpekler için bir aşılama ve sahiplendirme seferberliği ilan edebiliriz. Ayrıca sorumsuz sahiplerin köpekleri sokağa geri bırakmasını akıllara dahi getirmesinin önüne geçecek denetim mekanizmaları kurulup cezalar getirilebilir.
Ne var ki başıboş köpek sorununun nasıl çözüleceği sorusu hep aynı noktaya geliyor. Sahipsiz köpeklere aşı ve bakım, sahiplenme için bekleme süresi ve sonuç yoksa uyutmak… Bu gerçeği geciktirmek hem popülasyonu hızla artan köpeklere hem de hayatı tehlikede olan insanlara haksızlık olacak. Şayet bu yanlışsa, farklı düşünenlerden kalıcı ve gerçekçi çözüm önerileri duymak isteriz, linç ve slogan değil. Başlıktaki soruyu hepimiz dert etmeliyiz: İnsanımızı nasıl koruyacağız?