Heniyye niçin Tahran’da şehit edildi? O iddia resmen kan dondurdu

Milli Gazete yazarı Bekir Gündoğmuş, İsmail Heniyye’nin Tahran’da şehit edilmesinin sembolik bir anlam taşıdığını belirtti. Suikastın, İran’a yönelik işgal planlarının somutlaştığının bir işareti olduğunu söyleyen Gündoğmuş, Heniyye’nin şehadetinin Siyonist aklın planlarına dikkat çektiğini ve Müslüman ülkelerin bu tehdidi ciddiye almaları gerektiğini vurguladı. Ayrıca, İran’ın bu suikasta nasıl cevap vereceğinin önemine dikkat çeken Bekir Gündoğmuş, şunları kaydetti:

“Lider seviyesinde suikastlerin bizatihi kendisi sembolik anlam taşır. Bununla birlikte suikast için seçilen gün, yer ve zaman da önem arz eder. Zira failler bu suikast aracılığıyla belirli bir kişiye, gruba ya da topluluğa mesaj vermiş olurlar. Böylece suikast bir son olarak değil, başka hedeflerin başlangıcı olarak tasarlanmış olur. 

İsmail Heniye’nin Tahran’da şehit edilmesi bu yönüyle ele alınması gereken bir niteliğe sahip görünmektedir. Heniye’nin şehadeti Rantisi’nin, Şeyh Ahmet Yasin’in ve daha nice Filistinli mücahidin şehadetinden farklı olarak iki ayrı yöne sahiptir.

İlk olarak; daha önceki liderler Filistin’de yani kendi evinde şehit edilirken sürgünde mücadelesini yürüten İsmail Heniye ise 7 Ekim’den bu yana yürütülen mücadele ile doğru orantılı bir zeminde şehit edilmiştir.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Dolayısıyla Heniye; Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’nin askeri-savunma desteğiyle çerçevelediği Aksa Tufanı bağlamında belki evinde değil ama yine cephede şehit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle suikast; cephenin genişlediğinin sembolü olarak tarihe geçmiştir.      

İkinci olarak da Aksa Tufanı başlangıcından beri Türkiye, Katar ve İran hattında mekik dokuyan Heniye’ye yönelik suikastın Türkiye ya da Katar yerine İran’ın başkentinde gerçekleşmesi esasında İran’a yönelik işgal planlarının somutlaşmaya başladığının işareti olarak okunmalıdır.

Heniye’nin şehit edilmesinin hemen arkasından Müslüman ülkeler ve gruplar arasında İran’ı suçlayan paylaşımların yayılması bu yönüyle dikkatle izlenmesi gereken özelliktedir.

Saddam’ın, Kaddafi’nin şeytanlaştırılması yoluyla yürütülen kaos ve işgal siyasetinin devamı olarak bir bütün halinde İran’ı potansiyel şüpheli haline getirmek Siyonist aklın planlarına dikkat kesilmeyi zorunlu hale getirmektedir.

İran, Reisi’nin ölümünün üzerindeki sis perdesi henüz kalkmamışken bu suikast ile çok daha güçlü bir şekilde büyük töhmet altında bırakılmıştır. Yapacağı diplomatik açıklamalar Müslüman ülkelerce yeterli görülmeyeceğinden askeri olarak bir adım atmaya zorlanacaktır.

Bugüne kadar Aksa Tufanı süresince diplomatik çerçeveye özen gösteren İran’ın Heniye’nin ardından böyle bir somut adım atması ne denli mümkün olabilir sorusu önemlidir.

İran her iki ihtimal durumunda da sıkışma ile karşı karşıya kalacaktır. Suikastın karşılığını açıktan vermesi durumunda, tıpkı Irak ve Libya’nın başına geldiği gibi, işgale meşru zemin oluştuğu propagandası işletilecek, Batı kamuoyunun ve ne yazık ki bölgedeki işbirlikçi yönetimlerin ve toplulukların desteğiyle işgal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu düşünceyle diplomatik bir süreç yürütmeye kalkıştığında da zaten son yıllarda ciddi bir taban bulduğu şekliyle bölge ülkelerde İran karşıtlığı güçlenecektir.

Bu nedenledir ki, başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman ülkelerde Siyonist hedeflerin, yani Büyük Ortadoğu Projesi tehdidinin çok daha güçlü bir şekilde öne çıkartılması zarureti bulunmaktadır.

11 Eylül bahanesiyle Afganistan’ı, arkasından Irak’ı, Arap Baharı bahanesiyle Suriye’yi, Sudan’ı, Mısır’ı istikrarsızlaştıran Siyonist aklın hedefinde Türkiye ve İran bulunmaktadır.

7 Ekim’den beri defalarca bu gerçeği açıklayan, aşikar eden Siyonistlere rağmen Siyonizm karşısında vahdeti oluşturmak yerine birbirinin eksiklerini öne çıkartanlar farkında olmadan Siyonizm’in arzusuna hizmet edecektir.

Bu dönem, körü körüne İran düşmanlığı ya da taraftarlığı yapılacak dönem değildir. Nasıl ki Irak ve Suriye’nin işgali bütün bölgeyi olumsuz etkilediyse İran’ın yaşayacağı olası bir kaos en başta ülkemizi derinden etkileyecektir. Akibetleri birbirine bağlanan iki ülkenin arasında samimi işbirliğine ve sağduyuya ihtiyaç bulunmaktadır.

Vefatından hemen önce yaptığı İran ziyaretinde kendisine yöneltilen “ Hocam siz Şii ve Sünni dünyanın saygı duyduğu bir şahsiyet olarak aramızdaki ihtilafı çözseniz” teklifini reddeden ve bütün Müslümanların önceliğinin Siyonizm tehdidi olduğunu hatırlatan Erbakan Hocamızın tavrı da tam olarak bu olmuştur.” 

 

 

Yorum yapın