Çocukken yok sayılmak beraberinde bu tehlikeleri getiriyor! Önüne geçmenin yolu…

Bir insanın duygusal sağlığı için hayati öneme sahip bazı kavramlar bulunuyor: Sevgi, önemseme ve takdir… Sevdiklerimize bu değerleri yalnızca sözlerle değil, davranışlarımızla da göstermeliyiz. Aksi halde, onların duygusal dünyasında derin ve telafi edilmesi zor yaralar açabiliriz. Bu nedenle, sevgimizi ve takdirimizi açıkça ifade etmek ve bu duyguları eylemlerimizle pekiştirmek çok önemlidir. Geçen hafta, mükemmeliyetçiliğin dört ana nedenini sizlerle paylaşmıştım. Maddelerden biri, geçmişte yok sayılmış kişilerin güçlü bir hırsla itibar arayışına yönelmeleriydi. İtibar arayışı, insanın doğasında var olan temel bir dürtüdür; ancak, tıpkı bir ilacın dozu fazla olduğunda zehirleyici olabileceği gibi, aşırı itibar hırsı da hem kişinin kendisi için hem de çevresi için yıkıcı etkilere sahip olabilir. Peki, itibar hırsı hangi durumlarda tehlikeli seviyelere ulaşır? Bu durum, özellikle geçmişte defalarca göz ardı edilmiş, sevgiden yoksun bırakılmış veya değersiz hissettirilmiş kişilerde gözlemlenebilir. Bu kişiler, çoğu zaman geçmişteki eksiklikleri telafi etme ve toplum içinde bir yer edinme çabasıyla aşırıya kaçabilirler.

GEÇMİŞİNDE YOK SAYILMAK

Hayal edin: Avusturya’da doğmuş bir çocuk; babası tarafından sürekli reddedilen, başarıları hiçbir zaman onaylanmayan, hatta şiddet gören bir çocuk. Bu çocuğun hayali ressam olmak. Ancak ne ailesi ne de toplum onun düşüncesini hiç umursamıyor. İçten içe herkese kin beslemeye başlıyor. İşin daha da acı tarafı, en büyük hayali olan Viyana’daki sanat konservatuvarına yaptığı başvuru kabul edilmiyor. Tekrar deniyor ama ikinci denemesinde de aynı sonuçla karşılaşıyor. Viyana’da parasız ve aç kalan bu genç, sokaklarda yatmak zorunda kalıyor, resim yapıp bunları satmaya çalışsa da kimse onun sanatını almaya değer bulmuyor. Bu genç adamın başına gelenler sadece ekonomik zorluklarla sınırlı değil. Sanatsal çabalarının reddedilmesi, onun kendine olan inancını ve toplumdaki yerini sorgulamasına neden oluyor. Ressam olarak kabul göremeyişi, ailesi tarafından yok sayılması, yaşadığı Viyana’da yabancı gibi hissetmesi onun iç dünyasında büyük bir boşluk yaratıyor. Her insan gibi o da kabul görmek, takdir edilmek istiyor. Ancak sürekli olarak reddedildiğinde, bu istek yerini daha karanlık duygulara bırakıyor. Bu sürekli yok sayılma, kabul edilmeme ve değersiz hissettirilme durumları, genç adamda yıkıcı bir hırs yaratıyor. Bu hırs öyle büyük ki, toplum tarafından itibar görmek için neredeyse her şeyi yapmaya hazır; hatta yapıyor da. Tarih, daha sonra bu adamı II. Dünya Savaşı’nı çıkaran ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Adolf Hitler olarak tanıyacak.

EN BÜYÜK CEZALARDAN BİRİ

Geçen ay eğitim vermek üzere Nürnberg’teydim. Geçmişte Hitler bu şehri, her yıl gücünü sergilemek ve yıllık kongrelerini düzenlemek için kullanırdı. Ayrıca bu şehir, tarihe ‘Nürnberg Yasaları’ olarak geçen yasaların ilan edildiği yerdir. Hitler’in yıllık konuşmalarını yaptığı Zeppelinfield alanını görmeye gittim. Orada hakim olan derin ve ürkütücü sessizlik dikkat çekiciydi. 1934 yılındaki mitinge bu meydanda 700 bin kişi katılmıştı. Bir insanı yok saymak, ona verilebilecek en ağır cezalardan biridir. Hitler’in örneğinde gördüğümüz gibi, bu durumun sonuçları son derece trajik olabilir. Yok saymanın açtığı yaralar, telafisi zor travmalara dönüşebilir ve kişinin sadece kendisini değil çevresini de etkiler. Bir toplumun bozulması aile ile başlar ve ailenin bozulması da tek bir kişi ile başlar. Ancak umutsuzluğa kapılmayın. Bir kişinin geçmişte yok sayılması ve değer görmemesi onun gelecekte de bu duygular tarafından yönlendirileceği anlamına gelmez. Doğru teknikler, terapi yöntemleri ve sevgi dolu bir çevre, bu durumu başarıyla düzeltebilir.

SEVGİMİZİ İFADE ETMEK

Sevgi, önemseme ve takdir, insan ilişkilerinde hayati öneme sahiptir. Sevdiklerimize değer verdiğimizi yalnızca sözlerle ifade etmek yeterli değildir; bu değeri onlara hissettirmemiz gerekir. Çocuklarımıza ne kadar değerli olduklarını düzenli olarak söylemeli çocuklarımıza ve onların hayatımızdaki yerlerinin önemini her fırsatta vurgulamalıyız. Arkadaşlarımızla ilgili olarak ise, onların varlıklarının bize ne kadar mutluluk verdiğini açıkça belirtmeliyiz. Bu tür samimi ve destekleyici iletişim, yalnızca ilişkilerimizi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda sevdiklerimizle olan bağımızı daha da derinleştirir. Bu yazı, hepimiz için bir hatırlatma olsun ve hemen bugün sevdiklerimize sevgimizi ifade edelim. Unutmayın, sevmek yürek ister ama sürdürmek ise emek…

Yorum yapın