Diyabet, halk arasında bilinen adıyla şeker hastalığı; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, bulaşıcı olmadığı halde salgın şeklinde yayılan, kronik bir hastalık olarak nitelendiriliyor. Türkiye’de yaklaşık 65 bin diyaliz hastası bulunuyor ve bu hastaların ortalama yüzde 40’ı şeker hastalığı nedeniyle son dönem kronik böbrek yetmezliği yaşıyor.
YÜZDE 70’İ TANSİYON HASTASI
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı Başkanı ve Türk Böbrek Vakfı (TBV) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, yapılan bilimsel çalışmalara göre şeker hastalığı ile yüksek tansiyon arasında güçlü bir bağ bulunduğuna dikkat çekerek “Hatalı beslenme, hareketsizlik, obezite gibi nedenlerle sonradan edinilmiş şeker hastalığı, bir diğer ifadeyle Tip-2 diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 70’i, aynı zamanda yüksek tansiyon hastası ve bu hastaların bir kısmı tansiyon düzeylerini düşürebilmek için reçeteli ilaçlar kullanıyor.
Gerek Tip-2 diyabet, gerekse yüksek tansiyon ortak bir paydada buluşuyor. Her ikisi de kronik hastalıklardır. Neredeyse hayatı boyunca hastayla birliktedirler ve her 2 hastalık da kişinin beslenme, egzersiz ve yaşam alışkanlıklarından doğrudan etkilenir. Bu 2 kronik hastalığın birlikteliği, iskemik kalp hastalığı sıklığını ve bunlara bağlı ölümleri de kat kat artırmaktadır” dedi.
RİSKLERİ AZALTMAK GEREK
Diyabet ve hipertansiyon ile ilgili hasta ve hasta yakınlarını uyaran Prof. Dr. Türkmen; “Hasta yeterli ve dengeli beslenir, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıkları bırakır, hayatına spor anlamında hareket katar, kilosunu kontrol altına alır ve ilaç tedavisini aksatmaz ise bu durumda hem kan şekeri hem kan basıncı kontrol altına alınır. Böylece hasta, her 2 kronik hastalığa rağmen sağlıkla yaşayabilir ve yaşamı tehdit eden riskleri en düşük seviyeye indirebilir” dedi.
KALP KRİZİ VE FELÇ 2 KAT DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR
ŞEKER hastalığındaki ana sorunun; hastalarda besinlerle vücuda giren şekeri, bilimsel tabiriyle glikozu, enerji üretmek üzere hücrelere taşıması gereken insülin hormonunun yetersizliği veya eksikliği olduğunu belirten Prof. Dr. Türkmen, şöyle dedi: “Bu hastalarda insülin üretimi yetersiz olabileceği gibi hiç üretilmiyor da olabilir. Sonuç olarak kanda biriken glikoz, özellikle atar damarlara ve dolayısıyla böbreklere zarar verir. Böbrekler, yoğun damar yapısına sahip organlar oldukları için damarları etkileyen tüm sağlık sorunları, böbrekleri de etkiler. Şeker hastalığının böbreklerde oluşturduğu hasar nedeniyle böbreklerden tuz ve su atılımı bozulur, bunun sonucu olarak da kan basıncı yükselir. Şeker hastalığı zaman içerisinde küçük kan damarlarına zarar verir. Bu, kan damar duvarlarının sertleşmesine ve düzgün çalışmamasına neden olur. Bütün bunlar da yüksek tansiyonun ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Kalp krizi ve felç gibi hastalıklar hem şeker hem de tansiyon hastası olan kişilerde, diyabeti olmayan yüksek tansiyonlu kişilere göre yaklaşık 2 kat daha fazla görülür. Beyindeki kan damarları, yüksek tansiyonun verdiği hasara karşı hassas olduğundan, kronik yüksek tansiyon, demans ve felç gibi sağlık sorunlarının da erken başlamasına yol açabilir.”
GÜNLÜK TUZ TÜKETİMİNE DİKKAT EDİN
PROF. Dr. Türkmen, tansiyonun bir diğer ifade ile kan basıncının 130/80 mmHg düzeyinde tutulması gerektiğini belirterek, şunları söyledi: “Ancak bu düzeye ulaşabilmek için birçok şeker hastasının uzman hekim kontrolünde hipertansiyon ilacı kullanması gerekebilir. Kullanılacak ilaçlar, böbrek ve kalp hasarını yavaşlatmak, kan basıncını ve kilo alımını kontrol etmek gibi yan faydalar da sağlayabilirler. Şeker hastaları da yüksek tansiyonu önlemek için günlük tuz tüketimlerini kısıtlamalıdır. Sağlıklı bireyler için tavsiye edilen günlük tuz tüketimi yaklaşık 6 gramdır. Bu oran dolu bir çay kaşığı kadar tuza denk gelir. Ancak burada önemli olan, yediklerimizin çoğunun içinde tuz olduğunu, 6 gram tuzun bir gün içinde eklememize izin verilen miktar değil, tüm yediklerimizden aldığımız toplam miktar olduğunu hatırlamaktır. Ayrıca, dönemsel doktor kontrolleri asla ihmal edilmemelidir.”