Bir domuzun çukur merasimi… Maskeler, papazlar ve ABD’nin karanlık yüzü

Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, FETÖ elebaşı Gülen’in cenaze töreninin örgütün ABD ile ilişkisini ortaya koyduğunu belirtti. Cenaze törenindeki gösterişli ve garip ritüellerin FETÖ’nün gerçek yüzünü açığa çıkardığını ifade eden Kılıçarslan, bu törenin Türkiye’nin mücadele etmesi gereken tehlikeyi yeniden gözler önüne serdiğini dile getirdi. Kılıçarslan, şunları kaydetti:

“FETÖ elebaşı Fetullah nam domuzun çukur merasimi, bu korkunç örgütün hem psikolojisini hem de “eskortluk hizmeti” verdiği ABD’nin kucağında nasıl oturduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Gerek Devlet Bahçeli’nin Öcalan açıklaması, gerekse TUSAŞ’a yapılan hain terör saldırısı nedeniyle bu domuzun çukur merasimini yeteri kadar gündem edemedik, gereğince konuşamadık.

Ben bugün baştan alıp bir hafıza tazeleyeceğim.

Şöyle başladı: Ta vaktiyle Türkiye’de “komünizmle mücadele” adı altında dönemin muktedirleri CHP ve askeri vesayet eliyle CIA’nın operasyon sahası haline getirilen Anadolu’da bazı isimler “günü gelince kullanırız” diyerek devşirildi. Merak buyurmayın. Aynı devşirme hikâyesi bazı sol-sosyalist hareketlere de başka biçimlerde uygulandı. ABD’nin, Rusya’nın, bilcümle emperyalist oluşumun âli çıkarlarını memleketin çıkarlarının önüne koymaya bayılan ekabir, yol verdi bu işlerin hepsine. Hatırlayın: Abdullah Öcalan isimli terörist başına 80 darbesi öncesi “darbe olacak, yurt dışına kaçın” diyen en nihayet bir Türk ordusu askeri idi.

Şöyle devam etti: Fethullah domuzu, CIA’nın operasyon sahası kıldığı “komünizmle mücadele dernekleri” konseptinin en başarılı, en çalışkan, en hırslı, en zeki yaratığı çıktı. Adnan Oktar’dan da, Haydar Baş’tan da, bilmem kimden de “daha” idi hep CIA için. Anadolu’nun tertemiz insan kaynağını nasıl kullanıp dönüştüreceğini çok iyi bilen Fetullah domuzu, para isteyeni parayla, güç isteyeni güçle, başarı isteyeni başarıyla buluşturup etki alanını sürekli genişletti. İş öyle bir noktaya geldi ki bütün Türkiye bu domuzu parmakla göstermeye başladı. İlber Ortaylı’sından Can Dündar’ına, Bülent Ecevit’inden Tansu Çiller’ine değin bütün ünlü isimler bir şekilde “arayı iyi tuttu” bu domuzla.

Şunlar hariç: Necmettin Erbakan ve onun yolunu yolu bilen gerçek milli görüşçüler, rahmetli Kadir Mısıroğlu, şehit Muhsin Yazıcıoğlu, sayıları bir elin parmağını geçmez bazı gerçek Marksistler ve sayıları bir elin parmağından da az olmak üzere birkaç ulusalcı. Bunların dışındaki herkes, 90’lı yıllarda olağanüstü güçlenen bu domuzun limanına mavna ettiler o ya da bu sebeple.

Şöyle gelişti: 28 Şubat post-modern darbesinin en zorlu günlerinde bu domuz, başta Necmettin Erbakan Hocamız olmak üzere Türkiye’deki bütün Müslümanları satarak kendisine inanılmaz büyüklükte bir alan açtı. İmam Hatiplerin kapatılması bu domuzun kolejlerine yaradı. Muhafazakâr basının -işkence de dâhil olmak üzere- türlü yöntemlerle susturulması bu domuzun medyasını güçlendirdi. ABD ve CIA ilgisi, bu domuzun dünyanın dört bir yanına erişimini sağladı. 90’lı yılların ortalarında “Orta Asya’daki radikal İslâmî akımların önüne biz set çekeriz” falan diye dolaşarak ne işe yarayabileceğini bütün dünyaya gösteren bu domuz 28 Şubat’ın en net aktörlerinden biri oldu.

Şöyle ilerledi: AK Parti’nin iktidarı, olmaz olası, gün görmeyesi askeri vesayet eliyle tehdit edilince AK Parti “denize düştü.” Haliyle de yılana sarıldı. AK Parti’nin uzun siyasi hayatının en büyük mecburiyeti ve en büyük hatası bu domuzun gücünü kendi ikame gücü haline getirmekten başka bir çaresinin olmadığını düşünmesiydi.

Hatırlayalım: Bu domuza Türkiye’de mevcut şartlar vasıtasıyla güçlenmek yetmedi. Bütünüyle Türkiye’yi istedi Türkiye’den. Recep Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşları da Türkiye’den yana tavır alarak bir ölüm kalım mücadelesine giriştiler bu domuzla.

Hatırlayalım: Tayyip Erdoğan ve yoldaşları bu ölüm kalım mücadelesini vermeye başladıklarında Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Özgür Özel’e CHP’nin tüm insan kaynağı seferber oldu bu domuza ilişilmesin diye. Medya önü nöbetlerinden dershaneler kapanmasın kampanyasına kadar her yerdeydiler. Dönemde adayları Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim kampanyasını da bu domuzun adamları yönetmişti.

Sonra şu oldu: 15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında bu domuz ve cümle domuzcukları hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları bir mağlubiyet yaşadılar. Allah’ın bu millete o gece ihsan ettiği güçle yerle yeksan oldular. Kaçabilenler asli vatanları olan ABD’ye ya da Batı’ya kaçtı. Kaçamayanlar mahpus damlarında ömür çürütüyor.

Sonra da şu oldu: Fethullah denen domuz geberdi. Tekbir getirmenin yasaklandığı çukur merasiminde bir kardinal, leşinin başında İncil’den pasajlar okudu. Bu domuzun çukur merasimine katılan domuzcuklar yüzlerini dahi göstermeye korktular da köpekler gibi maskelerin, şapkaların, gözlüklerin arkasına saklandılar. Güya sevenleri, güya bağlıları, bu domuzun ardından ismini vererek rahmet bile dileyemediler. Öyle bir zavallılar topluluğu haline geldiler yani.

Şimdi şu olacak: En aptalları bu domuzun örgütünün parasına çökmeye çalışacak. Kendilerini azıcık akıllı zannedenler bu domuzun geride bıraktığı güç boşluğuna talip olacak. Birazcık işe yararları da ABD’nin ve bilcümle istihbarat örgütlerinin, karanlık yapıların “eskort”u olmaya devam edip kucaktan kucağa gezecekler.

Allah, bize basiret, feraset ve cesaret ihsan etsin de bir daha bu domuz gibilerin oyunlarına gelmeyelim. Bir domuz öldü diye gevşemeyelim. Burası Türkiye. Domuzu da bitmez bu memleketin, delisi de.”

 

 

Yorum yapın