Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın ardından millete seslendi.
Bugün görevleri tevdi edilen yeni kabine üyelerini kutlayan Erdoğan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini yürütecek Murat Kurum ile Sağlık Bakanlığı görevini yürütecek Kemal Memişoğlu’na vazifelerinin hayırlı olmasını diledi.
Her iki bakanın da seleflerinden devraldıkları hizmet bayrağını çok daha ileriye taşıyacaklarına inandığını belirten Erdoğan, görevden affını isteyen ve bu talepleri şahsınca kabul edilen Mehmet Özhaseki ile Fahrettin Koca’ya da emekleri, fedakarlıkları ve millete yaptıkları hizmetler için teşekkür etti.
Erdoğan, “Uzun yıllardır beraber yol yürüdüğümüz, teşrikimesai yaptığımız her iki arkadaşımızla inşallah yakın temas halinde olmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.
Kısa süre önce idrak edilen Kurban Bayramı’nı tebrik eden Erdoğan, çatışmaların, zulümlerin ve katliamların olmadığı bayramlara kavuşmayı temenni etti.
Bayram tatilinin 9 gün olması ve okulların da kapanmasıyla vatandaşların memleketlerine, tatil bölgelerine huzurla seyahat ettiğini kaydeden Erdoğan, yollarda büyük bir trafik yoğunluğu yaşandığını bildirdi.
Emniyet güçlerinin, Karayollarının, sağlık birimlerinin bayram tatilinde en fazla mesai yapan görevliler olduğunu ifade eden Erdoğan, vatandaşların yolculuklarını güven ve huzur içinde gerçekleştirmesini temin etmek için çalışan tüm personele teşekkür etti. Erdoğan, vatanın bekası, insanların güvenliği için yurt içinde ve yurt dışında kahramanca görev yapan askerleri tek tek gözlerinden öptüğünü söyledi.
“BU FELAKETLERE BAKTIĞIMIZDA İHMALİN VE KASTIN ÖNE ÇIKTIĞINI GÖRÜYORUZ”
Bayram süresince çeşitli nedenlerden kaynaklanan anız ve orman yangını haberleriyle herkesin sarsıldığını dile getiren Erdoğan, Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı’ndaki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diledi.
Hafta sonu İzmir, Bursa, Balıkesir, Muğla ve Çanakkale’de orman yangınları yaşandığını hatırlatan Erdoğan, yaz mevsiminin her geçen yıl daha sıcak ve kurak geçmesiyle yangın riskinin de aynı oranda arttığına işaret etti.
Erdoğan, “Sadece ormanlarımızı değil, ülkemizin akciğerlerini yakan bu felaketlere baktığımızda ihmalin, tedbirsizliğin ve kastın öne çıktığını görüyoruz. Bölücü örgütün de orman yangınlarını bir terör yöntemi olarak kullandığını geçmişteki tecrübelerimizden biliyoruz. Yüzde 90’ı insan kaynaklı yangınların önüne geçmek ve tek bir ağacın bile zarar görmesini engellemek için var gücümüzle çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.
“4 BİN 744 HAVUZ VE GÖLETLE ARAÇLARIMIZIN SU İHTİYACINI HIZLA KARŞILIYORUZ”
Orman yangınlarıyla etkin mücadele konusunda önemli adımlar atıldığını vurgulayan Erdoğan, dünyada örnek alınan orman yangınlarıyla mücadele filosunun kurulduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bugün bu mücadeleyi 26 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracıyla sürdürüyoruz. Tabii sadece filomuzdaki araç sayılarını artırmadık, üzerindeki ekipmanları da en ileri teknolojiyle yeniledik. Terörle mücadelede destan yazan insansız hava araçlarını ‘yeşil vatanın’ savunmasında da etkin olarak kullanıyoruz. Halihazırda 14 Bayraktar TB2 İHA’mızla yeşil vatanı, 7 gün 24 saat izliyoruz. Dünyada orman yangınlarıyla mücadelede İHA kullanan 2 ülkeden biriyiz. İHA’larımızın yanında 184’ü akıllı olmak üzere 776 kulemizle ormanlarımızı sürekli takip ediyoruz. İlk defa bizim dönemimizde yapılan 4 bin 744 havuz ve göletle araçlarımızın su ihtiyacını hızla karşılıyoruz. Bunların dışında yapay zeka tabanlı sistemler başta olmak üzere pek çok teknolojik imkan da gücümüze güç katmaktadır. Bugün itibarıyla 25 bin personelimiz ve 122 bini aşkın gönüllümüz ormanlarımızı korumak için fedakarca çalışmaktadır. Gece gündüz demeden yangınlara karşı cansiperane mücadele eden bütün kahramanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”
Ormanlara sahip çıkma ve koruma noktasında tüm vatandaşlardan daha fazla itina beklediklerinin altını çizen Erdoğan, yaz sıcaklarının artık çok yoğun şekilde yaşandığı günlere girildiğini, en ufak bir ihmalin bile büyük zararlara sebep olacağını söyledi.
“SON 21 YILDA REEL RAKAMLARLA 1 TRİLYON 364 MİLYAR LİRA TARIM DESTEĞİ VERDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki ay çiftçilerle buluşmada Türkiye’nin tarım alanında son 21 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla tek tek ortaya koyduklarını hatırlattı.
Hükümetlerinin tarım politikalarını eleştirenlerin çoğunun bilgiden ziyade ön yargılarla hareket ettiğini, bunların ülkeyi tanımadığını ve dünyayı takip etmediğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her mesele gibi maalesef tarım konusuna da istismar malzemesi olarak bakıyorlar. Seçim meydanlarında ‘bedava traktör’ vadedip, sonrasında ‘biz onu dikkat çekmek için söyledik’ diyerek işi pişkinliğe vurdukları gibi yalan yanlış bilgilerle milletimizin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. Bir defa şunu kabul etmek lazım, bunlar öyle seçim meydanlarında dalga konusu yapılacak işler değildir. Tarım ciddi bir uğraştır, ülkemiz açısından çok stratejik bir sektördür. Hükümet olarak biz de tarıma, sektörün ciddiyetine ve önemine uygun bir anlayışla yaklaştık. Çiftçi kardeşlerimizin alın terlerinin hakkını daima vermeye çalıştık. Son 21 yılda reel rakamlarla 1 trilyon 364 milyar lira tarım desteği verdik. 2024 yılında şu ana kadar 56 milyar lira destek ödemesi yaptık. Yıl sonuna kadar bu rakam 91,5 milyar liraya çıkacak.”
ÇAYKUR’un çay alım fiyatı ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday ve arpa alım fiyatı üzerinden yapılan haksız eleştirileri izlediklerini ifade eden Erdoğan, yaş çay alım fiyatının yanında üreticileri destekleme primi verilmesi uygulamasını ilk kez kendilerinin başlattığını söyledi.
Hasat döneminde üreticiyi korumak için yeni çay fabrikaları yaparak ÇAYKUR’un kapasitesini artırdıklarını belirten Erdoğan, ayrıca günlük alımlarda kısıtlamayı kaldırarak, üreticilerin ÇAYKUR’un alım fiyatının üzerinde ürününü satmasına imkan sağladıklarını kaydetti.
BUĞDAY FİYATLARI
Buğday fiyatlarında ise dünya piyasasının bir hayli üstünde olduklarına dikkati çeken Erdoğan, sözlerine şöyle sürdürdü:
“Yurt dışı ekmeklik buğday fiyatı, yerinde ton başına 248 dolardır. Navlunla birlikte bu rakam 270 dolara çıkıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatı, desteklerle birlikte ton başına 359 dolar olup, dünya fiyatlarından 89 dolar yüksektir. Hasat döneminde üreticimizi koruma amacıyla Dahilde İşleme Rejimi’yle hububat ithalatını 15 Ekim’e kadar durdurduk. Ayrıca ham madde ve un ihracatını ise serbest bırakarak, ilave dış ticaret tedbirleri aldık. Üretici maliyetlerinin düşürülmesine katkı sağlamak amacıyla vereceğimiz fark ödemesinin toplam miktarı 29 milyar liradır. Yani toplam tarımsal destek bütçemizin yaklaşık 4’te 1’ini buğday ve arpa üreticilerimizin maliyetlerine katkı amacıyla kullanıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisimiz, alımla ilgili süreçleri titizlikle yürütüyor. Çiftçimizin ürününü en hızlı şekilde almak, gerekli depolamayı yapmak ve zamanında ödemesini gerçekleştirmek için gayret gösteriyor. Ofis, hububat teslim eden üreticilerimizin ödemelerine başladı. İlk etapta 6 Haziran’a kadar ürün verenlerin ödemeleri hesaplarına yatırıldı.”
“TÜM İMKANLARIMIZLA ÇİFTÇİLERİMİZİN YANLARINDA OLACAĞIZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aldıkları bütün bu tedbirlere rağmen, çiftçilerin, üreticilerin memnuniyetsizliği veya şikayetlerinin olabileceğini söyledi.
Bunları da Cumhurbaşkanı olarak şahsen takip ettiğini dile getiren Erdoğan, “Çiftçi kardeşlerimizin sıkıntılarının giderilmesi için bakanlarımıza gerekli talimatı veriyorum. Milletin efendisi olan çiftçimizin mağdur edilmesine müsaade etmeyiz. Kimse kusura bakmasın ama sicili bozuk olanların, eli öpülesi çiftçilerimizi istismar ederek, buradan bir siyasi rant devşirmesine de izin vermeyiz. Son 21 yıldır iyi ve kötü gününde nasıl çiftçimizin yanında olduysak, bundan sonra da tüm imkanlarımızla yanlarında olacağız. Bir kez daha çiftçilerimize hayırlı, bereketli bir hasat sezonu diliyorum.” ifadelerini kullandı.
“DOĞU AKDENİZ’DE ISINAN SULAR, BİZİ VE BÖLGEMİZDEKİ KARDEŞ ÜLKELERİ TEDİRGİN EDİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin stratejik önemi fevkalade yüksek, üç kıtanın kavşak noktası olan bir coğrafyada bulunduğunu anımsattı.
Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, ama aynı zamanda paylaşım kavgasının tam merkezinde yer almış bir bölgede olduklarına dikkati çeken Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Böyle bir coğrafi konuma sahip olmak ülkemize siyasi, ekonomik ve askeri avantajlar sağlama yanında tehditleri de beraberinde getirmektedir. Birinci Dünya Savaşı’na giden yolun taşları bizim bölgemizde döşendi. İkinci Cihan Harbi’nin odağında aynı şekilde yine bizim bölgemiz vardı. Soğuk Savaş döneminde bloklar arası rekabetin yoğunlaştığı bölgelerden biri, yine Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyaydı. 13’üncü yılını tamamlayan Suriye krizi en fazla bizim bölgemizi etkiledi. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın olumsuz yansımalarına maruz kalan bölgelerin başında yine biz yer alıyoruz. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamlar yine bizlerin yüreğini yakıyor. İsrail’in Gazze’ye saldırmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’de ısınan sular, aynı şekilde en fazla bizi ve bölgemizdeki kardeş ülkeleri tedirgin ediyor.”
“İSRAİL’İN YAYILMACI HEDEFLER PEŞİNDE KOŞTUĞUNU HER ZEMİNDE VURGULADIK”
Erdoğan, Batılı güçlerin askeri, diplomatik ve siyasi desteğini arkasına alan İsrail’in gözünü komşularına diktiğini gördüklerini kaydetti.
“Lübnan’a yönelik saldırıların, tehdit dilinin artması, bölgemizin geleceği adına bizi ciddi manada endişelendirmektedir.” diyen Erdoğan, şunları söyledi:
“Şunu bir defa çok net ifade etmek isterim, Batı dünyası destek verdikçe, İslam alemi de sessiz kaldıkça, Netanyahu denilen caninin, tüm bölgemizi ateşe sürükleme pahasına, işgal politikasına devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye olarak biliyorsunuz ilk günden beri buna dikkati çekmekteyiz. Gazze krizinin sadece Gazze ile sınırlı kalmayacağını, İsrail zulmünün çok vahim sonuçları olabileceğini sık sık dile getirdik. İsrail’in yayılmacı hedefler peşinde koştuğunu her zeminde vurguladık. Gerek İran’la yaşanan füze gerilimi gerekse İsrail’in Lübnan’a yönelik artan saldırıları maalesef kaygılarımızda bizi haklı çıkardı. Buradan bir kez daha şu uyarıyı yapmak durumundayım, karşımızda ‘devlet adamı’ vasfının asgari şartlarını dahi taşımayan, gözü dönmüş, ihtiraslarının esiri olmuş, aklını, vicdanını kaybetmiş bir katil vardır. Masumların kanından beslenen bu zalim, siyasi ömrünü uzatmak adına kendi vatandaşlarının güvenliğini dahi hiçe saymaktadır.
Netanyahu yönetimi altındaki İsrail saldırganlığı durdurulmadıkça, Türkiye dahil bölgemizdeki hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez. Bakınız bu durum, İsrail’in komşusu olan Lübnan ve Suriye başta olmak üzere tüm ülkeler için de geçerlidir. Daha önce de ifade ettim; Ankara’nın güvenliğini Gazze’nin, Kudüs’ün, Ramallah’ın, Beyrut’un, Amman’ın, Bağdat’ın huzur ve güvenliğinden ayrı göremeyiz. Türkiye olarak güvenlik önceliklerimizi buna göre tayin ve tespit ediyoruz. Dış politikada atacağımız adımları da bu gerçekler ekseninde planlıyoruz. Hedefimiz, doğru, akıllı ve uzun vadeli hamlelerle bu mücadeleden ülkemizi kayıpsız, hatta kazançlı olarak çıkarmaktadır. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz ne söylüyorsak bunun için söylüyoruz.”
BARIŞ, DİYALOG, DİPLOMASİ…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, barışı, diyaloğu ve diplomasiyi en üst seviyede devreye almaları gereken günlerden geçildiğini belirtti.
Özellikle aynı coğrafya ve aynı kaderin paylaşıldığı devletlerle karşılıklı diyalog zeminini güçlendirmelerinin önem arz ettiğini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Mevcut bölgesel ve uluslararası konjonktürde, İslam ülkeleri arasında dayanışmayı artırmamız, fikir ayrılıklarını gidermemiz son derece mühimdir. Geçmişin, geleceğimizi de ipotek altına almasına müsaade edemeyiz. Bu anlayışla, komşularımızdan başlayarak bölgemizdeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz. Şimdiye kadar bu çabalarımızın somut çıktılarını birçok yerde gördük.”
Suriye’de, 13 yıldan fazla süredir devam eden ve 1 milyon insanın hayatına mal olan ihtilafa siyasi çözüm bulmak için çok uğraştıklarını belirten Erdoğan, Astana süreciyle rejim ve muhalefetin aynı zeminde buluşmasını sağladıklarını hatırlattı.
Bunun dışında farklı kanallarla daha fazla kan dökülmesinin, daha fazla çatışma yaşanmasının önüne geçmeye çalıştıklarını dile getiren Erdoğan, sahada bazı konularda “müspet neticeler” de aldıklarını söyledi.
Erdoğan, “Sulhe ve sükunete hizmet edecek ilave adımların atılması mümkündür. Bizim kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması Türkiye’nin de önceliğidir.” ifadelerini kullandı.
DEAŞ’la birlikte güney sınırları boyunca PKK’ya kurdurulmak istenen terör devletine en ağır darbenin Türkiye tarafından sınır ötesi harekatlarla indirildiğini kaydeden Erdoğan, komşu olarak istikrarsızlıkla boğuşan ve terör örgütlerinin cirit attığı değil, demokratik, müreffeh, güçlü bir Suriye görmek istediklerini vurguladı.
“TÜRKİYE DOSTLARINI YARI YOLDA BIRAKAN BİR DEVLET DEĞİLDİR VE OLMAYACAKTIR”
“Suriye’nin evlerini terk etmek zorunda kalmış milyonlar için güvenli, emin bir yer haline gelmesini herkesten daha çok biz arzu ediyoruz.” diyen Erdoğan, böyle bir iklime ne kadar kısa sürede kavuşulursa herkes için ve özellikle Suriye halkı için o kadar iyi olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Ayrılıkları derinleştirmek yerine ortak paydayı büyütmenin derdinde olduklarını ifade eden Erdoğan, “İç siyaset gibi dış politikada da sıkılı yumrukların açılmasında büyük fayda olduğuna inanıyoruz. Bunun için kiminle görüşülmesi gerekiyorsa, geçmişte olduğu gibi yine görüşmekten imtina etmeyiz. Elbette bunu yaparken öncelikle Türkiye’nin menfaatlerini referans alacak ama bu süreçte bize güvenen, bize sığınan, bizimle ortak hareket eden hiç kimsenin mağdur olmasına da izin vermeyeceğiz. Türkiye dostlarını yarı yolda bırakan bir devlet değildir ve olmayacaktır.” diye konuştu.
Tek parti zihniyetinin Azerbaycanlıları Sovyetlere teslim ederek Türkiye’ye Boraltan Köprüsü faciasını yaşattığını anımsatan Erdoğan, milletçe bu facianın mahcubiyetinin tam 76 yıl yüreklerde hissedildiğini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 44 gün süren vatan muharebesinde Azerbaycan’a sağladıkları güçlü destekle sadece Karabağ’ın 30 yıllık işgaline son vermediklerini, aynı zamanda tek parti yönetiminin tarihe bulaştırdığı utanç lekesini de temizlediklerini söyledi.
Böyle bir siyasi musibetin tekerrürüne tahammüllerinin olamayacağını vurgulayan Erdoğan, “Hele hele Solingen’de evlatlarını ırkçı teröre şehit vermiş bir millet olarak, bize yakışmayan, inancımızla, kültürümüzle, medeniyet değerlerimizle asla bağdaşmayan sahnelerin yaşanmasına da göz yummayız. Kamu düzeni devletimizin kırmızı çizgisidir. Hangi bahaneyle olursa olsun bu çizginin aşılmasına, bu hassas çizginin yok sayılmasına, çiğnenmesine eyvallah demeyeceğiz.” diye konuştu.
“BU SİNSİ TUZAĞA DÜŞMEYECEĞİZ”
Türkiye’nin, sokaklar üzerinden kotarılan kaos planlarına bağışıklık kazanmış bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, geçmişte etki ajanları ve provokatörler eliyle ülkeye hangi bedellerin ödetildiğini gayet net hatırladıklarını kaydetti.
Kayseri’de, “son derece iğrenç, rezil bir taciz vakası” üzerinden aynı kaos planının tezgahlandığını dile getiren Erdoğan, bu oyunun ikinci perdesinin ise Suriye’nin kuzeyinde bulunan Türk çıkarlarına ve varlığına yönelik sahnelendiğine dikkati çekti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bölücü terör örgütü artıkları ve işbirlikçileri eliyle kotarılan bu oyunu kimin yazdığını, bunlara kimlerin figüranlık yaptığını çok çok iyi biliyoruz. Allah’ın izniyle ne biz ne milletimiz ne de Suriyeli kardeşlerimiz bu sinsi tuzağa düşmeyeceğiz. Nefret söylemlerine, faşizme, ırkçı vandallığa ve provokasyonlara boyun eğmeyeceğimizi burada tekrar altını çizerek söylemek istiyorum. Bayrağımıza uzanan mülevves elleri kırmasını bildiğimiz gibi ülkemize sığınan mazlumlara uzanan elleri de kırmasını biliriz. Kimse kendini polisin, hakimin, devletin yerine koyamaz. Kayseri’deki olaylar sonrasında ortalığı yakıp yıkan polisimize saldıran işyerlerine ve evlere zarar veren 474 provokatör gözaltına alındı. Dün de Suriye milli ordusu güçleri ve güvenlik kuvvetlerimiz Suriye’nin kuzeyindeki kışkırtmalara gerekli müdahalelerde bulundu.”
Suriye geçici hükümetinin ise “şanlı bayrağa” yönelik saldırıları lanetlediğini en sert biçimde kamuoyuna ilan ettiğine işaret eden Erdoğan, fitne teşebbüslerinin bir kez daha boşa çıktığını bildirdi.
İstihbarat birimlerinin sınırın öte tarafındaki ortaklarıyla birlikte çok titiz bir çalışma yürüttüğünü bildiren Erdoğan, hangi kirli ellerin bu işlerin arkasında olduğunu mutlaka ortaya çıkaracaklarını vurguladı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
“Şunun bir defa idrak edilmesi şarttır. Türkiye’nin Suriye’deki mevcudiyeti, teröristan kurma planlarının önündeki en büyük bariyerdir. Çok iyi biliyoruz ki böl, parçala, yönet anlayışıyla coğrafyamızı lime lime eden emperyalistler bundan rahatsızdır. Onları rahatsız etmeyi sürdüreceğiz. Silahlarının namlusu ülkemize çevrili eli kanlı caniler orada var oldukça biz de ülkemizin ve milletimizin güvenliğini sağlamaya devam edeceğiz. Bölücü terör tehdidi tamamen ortadan kalkınca elbette biz de üzerimize düşeni yaparız. Ama bırakın tehdidin boyutunun azalmasını terör örgütü, her gün yeni bir provokasyona girişirken kimse bizden gelişmeleri tribünden seyretmemizi beklemesin. Tekrar söylüyorum bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Bizim kimsenin egemenliğinde de gözümüz yok. Biz yalnızca bölücü niyetlere karşı vatanımızı koruyoruz ve koruyacağız.”
“SURİYE’DE HUZUR ORTAMI GÜÇLENDİKÇE GERİ DÖNÜŞLER DE ARTACAK”
Türkiye’nin bugün Gazze krizinde verdiği başarılı imtihanı son 13 yıldır Suriye meselesinde de verdiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz. Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerini bugüne kadar hep teşvik ettik. Suriye’nin kuzeyinde bölücü terörden arındırdığımız yerleşim yerlerine 670 bin kişi geri döndü. Katar’ın da desteğiyle hayata geçirdiğimiz konut projeleri tamamlandığında bu sayıya inşallah 1 milyon kişi daha eklenecek. Suriye’de huzur ortamı güçlendikçe geri dönüşler de artacak. Arzu eden herkesin gönüllü, huzurlu bir şekilde vatanlarına dönebileceği bir yapıyı ve iklimi tesis edebilirsek ne mutlu bize. Sığınmacılar konusunu önyargılar ve korkular temelinde değil, ülkemizin ve ekonomimizin gerçekleri temelinde akıllı, insani, vicdani bir çerçevede çözüme kavuşturacağız.”
“YENİ HÜKMET SİSTEMİNDE ‘ERKEN SEÇİM’ DİYE BİR KAVRAM DA YOKTUR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin özellikle ekonomisi üzerinde ilave yük oluşturan seçim maratonunu 31 Mart akşamı sandıkların kapanmasıyla birlikte tamamladığını anımsatarak, 14-28 Mayıs’ta yasama ve yürütmede son sözünü söyleyen milletin, 31 Mart’ta da yerel yönetimlerde kimleri başında görmek isteğini gösterdiğini kaydetti.
Seçimlerin elbette demokrasinin bayramı, şölen günü olduğunu belirten Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Milli iradenin en özgür biçimde tecelli vasıtası seçimdir, sandıktır. Bunun tartışılmasını dahi yersiz buluyor, Türk demokrasisine hakaret olarak değerlendiriyoruz. Ancak tarihimizde, sandıkta tezahür eden iradeyi yok sayanların olduğu da ülkemizin bir gerçeğidir. Bunu kimi zaman sandığın itibarına gölge düşürerek yaptılar. Kimi zaman seçmene hürmetsizlik ederek yaptılar. Kimi zaman milletin kararını tanımayarak yaptılar. Kimi zaman da seçmenin tercihini tamamen yanlış okuyarak, sapla samanı karıştırmaya cüret ederek yaptılar. Son dönemde bu kibirli tavrın, seçmen iradesini yok sayma aymazlığının tekrar nüksettiğini görmekteyiz. Geçen hafta gündeme taşınmak istenen ‘erken seçim’ tartışmalarına bu zaviyeden bakılması gerektiği kanaatindeyiz.”
Bu tartışmaların muhalefet bünyesinde giderek kızışan iç savaşın dışa yansımalarından ibaret olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Tabii yeni hükümet sisteminde ‘erken seçim’ diye bir kavram da yoktur. Bunun yerine, Cumhurbaşkanı ve Meclis’in ‘seçimlerin yenilenmesi’ kararı alması vardır. Muhalefetin diğer birçok alan gibi burada da Türkiye’yi geriden takip ettiği anlaşılıyor. Hiçbir temeli olmayan, bu tarz sahte gündemlerle muhalefet kendi içindeki ‘bilek güreşini’ perdelemeye çalışmaktadır. Hükümet olarak bu tartışmaların ne tarafıyız ne de muhatabıyız. Biz sadece ve sadece işimize odaklanıyoruz. Biz, her biri altın değerinde olan 4 yıllık süreyi, en iyi ve en verimli şekilde kullanmaya bakıyoruz. Türkiye, son bir yılını seçim gündemiyle geçirmişken, bölgemizde, her gün yeni bir kriz ve çatışma patlak verirken, dünya, büyük bir belirsizlik girdabında sürüklenirken, velhasıl, ülkemizin ve milletimizin çözülmesi gereken bunca meselesi varken, sırf eski ve yeni takım arkadaşlarına ‘çalım atmak’ için bu tür tartışmalara meyledilmesini doğru bulmuyoruz. Muhalefet iç hesaplaşmasını ülkeye, millete ve ekonomiye zarar verecek şekilde yürütmemelidir. Allah’ın izniyle önümüzde, Parlamentoda ve Cumhurbaşkanlığında 4 yıllık, yerel yönetimlerde de 5 yıllık seçimsiz bir dönem vardır. İş dünyasından siyasetçisine, esnafından memuruna, ev hanımından öğrencisine kadar herkes planını, programını buna göre yapmalıdır.”
Kendilerinin de hem kabinede hem belediyelerde bu çerçevede adımlarını atacaklarını belirten Erdoğan, fuzuli gündemlerin peşine takılmadan, milletin emanetinin hakkını vermeye gayret edeceklerini söyledi.
Hükümetin, çok güçlü, kararlı bir şekilde, istikrarlı ve sabırlı bir şekilde Türkiye Yüzyılı’nın inşasına devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, Allah’tan kendilerini millete karşı mahcup eylememesi duasında bulunarak, toplantının hayırlara vesile olmasını temenni etti.
Erdoğan, bu akşam Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Avusturya karşısında çeyrek final mücadelesi vereceğini belirterek, “A Milli Futbol Takımına başarılar diliyorum. Bizim Çocukların, bu kritik maçı da kazanarak şampiyonluk yolculuklarını kararlılıkla sürdüreceklerine inanıyorum. Rabbim ayaklarına taş değdirmesin. Yolları ve bahtları açık olsun.” ifadelerini kullandı.