Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ndeki salonda görülen davanın duruşmasına, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve taraf avukatları katıldı.
AA’da yer alan habere göre mahkeme Başkanı Mehmet Güven, dosyaya gelen evrakı okuduktan sonra örgüt tarafından öldürüldüğü iddia edilen Semih Arslan’ın ailesiyle yaşadığı evin kilit göbekleri ile öldüğünde üzerinden çıkan anahtarlarla eşleştirme yaptı. Eşleştirme sonucunda anahtarlar kilit göbeklerini açmadı.
Duruşmada daha sonra, iddianamede “maktul” olarak gösterilen Mahfuz Tatar’ın kız kardeşi Vesile Tatar ve annesi Aslıhan Tatar’a söz verildi.
Vesile Tatar, duruşmaya katılma talebinin olduğunu belirtirken, anne Tatar ise “Adalet yerini bulsun. Davaya katılmak istiyorum.”dedi. Katılma taleplerinin ardından mahkeme bazı tanıkların dinleneceğini bildirdi.
Sanık Fethi Koyuncu’nun talebi üzerine dinlenen tanık Batıkan M, “2022 yılında restoran için Kızılay’da yer bakıyorduk. Fethi Bey’in bijuteri dükkanı vardı, orayla anlaştık. Fethi Koyuncu’yla bu şekilde tanıştık. 860 bin liralık çek verdim, 640 bin lira da nakit verdim.” diye konuştu.
Tanık beyanının ardından söz alan sanık Fethi Koyuncu, şimdiye kadar verdiği beyanların geçerli olduğunu dile getirerek, “Serdar Sertçelik, kendisine ait olan mekanlara benim çöktüğümü söylemiş. SGK dokümanlarımın da buradaki şahısların hiçbiriyle alakası yok.” beyanında bulundu.
Sanık Kanber Keskin, herhangi bir örgüte üye olmadığını söyleyerek, dosyada adının neden geçtiğini bilmediğini, adının geçtiği olaylara dahil olmadığının tanık beyanlarıyla ortaya çıktığını ileri sürdü.
Mehmet Taha Ergin ile birbirlerini tanımadıklarını söyleyen sanık Keskin, “Ergin ile birbirimizi hiç tanımıyorken bahsi geçen mekanların nasıl güvenlik sorumluluğunu almış olabilirim? Mehmet Taha Ergin de bu iddiaların asılsız olduğunu beyanında söylemiştir. Müşteki Emirhan Bostancı emniyette nasıl tehdit ve baskıya maruz kaldığını, benim fotoğrafımı göstererek ‘Kanber Keskin bu’ diye nasıl zorla söylettirdiklerini de huzurunuzda söylemiştir. Tutukluluk halinin vicdani olmadığı kanaatindeyim.” dedi. Sanık Keskin, basında çıkan haberlerin asılsız olduğunu ifade ederek, beraatini istedi.
“ÖNÜME KOYDUKLARI İFADEYİ İMZALASAYDIM 17/25 ARALIK GİBİ BİR ŞEY YAPACAKLARDI”
Sanık Bora Kaplan ise kendilerine yönelik operasyon yapan polisler tarafından baskı altına alındıklarını iddia ederek, “17/25 Aralık’ı yapan 2-3 polis ve bir savcıydı. Benim önüme koydukları ifadeyi imzalasaydım 17/25 Aralık gibi bir şey yapacaklardı. Bunlarda ne din, iman ve vicdan ne Allah korkusu var. Bunlar hangi örgütten anlayamadım.” ifadesini kullandı.
13. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dosyada 3 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen hafta tahliye edilen eski Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik’in oğlunun, “FETÖ’cülere, Cumhurbaşkanına suikasttan yargılananlara para gönderdiğini” iddia eden Bora Kaplan, beyanına şöyle devam etti:
“Benim en büyük hatam 15 Temmuz’da dışarı çıkmaktı. Süleyman Soylu ile uğraşmak için beni de olayın içine dahil ettiler. Polisler bana 15 Temmuz’da TRT’nin önünde elimdeki silahları nereden bulduğumu sorduğunda ‘Süleyman Soylu gönderdi’, ‘İstihbarat ve MİT verdi’ cevabını beklediler. Ben böyle namussuz değilim.”
Kaplan, operasyonu yapan polisler hakkında açılan dava ile hakkında açılan kara para davasının da bugünkü davayla birleştirilmesini talep etti.
Dosya içerisinde bulunan Erkan Doğan’a ait Adli Tıp Kurumu raporlarının tutarsız olduğunu iddia eden Kaplan, “Raporların biri diğeriyle uyuşmuyor. Burada bulunan jandarmalardan biri benim 6 tane dişimi kerpetenle çeksin. Eğer diğer dişlerime zarar gelmezse ben bütün suçlamaları kabul edeceğim.” dedi. Duruşmada, diğer sanıklar ve avukatlarının da tahliye talepleriyle ilgili beyanları dinlendi.
Mahkeme heyeti, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nden, Ayhan Bora Kaplan suç örgütü soruşturmasında görevli emniyet personelleri hakkında devam eden davanın iddianamesinin ve duruşma tutanak örneklerinin istenilmesine karar verdi. Davaya, 11 Eylül Çarşamba devam edilecek.