Avrupa seçim sonuçları ne ifade ediyor? Aşırı sağcıların yükselişi artık bir norm haline geldi

Star yazarı Faik Tanrıkulu, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ popülist partilerin zaferini değerlendirdi. Tanrıkulu, Fransa’da Marine Le Pen’in partisi Rassemblement National’in %30’un üzerinde oy aldığını belirtti. Almanya’da AfD’nin de yüksek oy oranları elde ettiğini yazan Tanrıkulu, sağ popülist partilerin yükselişinin Avrupa genelinde bir norm haline geldiğini vurguladı​​. Tanrıkulu, yazısında şunları kaydetti:

“Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkedeki seçmenler, dört gün süren oy verme işleminin ardından pazar günü Avrupa Parlamentosu’na gelecek beş yıl için 720 milletvekili seçti. Bu seçimler, bloğun genelinde sağa doğru belirgin bir kayma olduğunu ve Avrupa’nın popülist siyasetin esareti altına girdiğini gösteriyor. Parlamento, son beş yıldır merkez sağ Avrupa Halk Partisi, merkez sol Sosyalistler ve Demokratlar ile liberaller veya Renew Europe’tan oluşan üç grup tarafından yönetiliyordu. Bu seçimle birlikte Orta sağ (EPP) ve orta sol (S&D) partiler, Parlamento’da çoğunluğu kaybetti.

Fransa’nın Les Républicains ve Almanya’nın CDU’sunu içeren EPP, 185 üyeyle Parlamento’daki çoğunluğunu koruyor. Önceki döneme göre 9 sandalye artışıyla güçlerini pekiştirdiler. Alman Şansölyesi Scholz’un partisini içeren S&D, 137 sandalyeyle ikinci en büyük grup olarak kalmaya devam ediyor.

Fransa’da Marine Le Pen’in liderliğindeki Rassemblement National %30’un üzerinde oy alarak en güçlü parti oldu. Bunun neticesinde Avrupa’nın kurtarıcısı görülen Macron, Le Pen’in zaferi sonrası parlamentoyu feshetti ve erken seçim çağrısında bulundu. Avusturya’da FPÖ %25,7 oyla en güçlü parti olarak öne çıktı. Almanya’da AfD %16,3 oy alarak ikinci sıraya yerleşti ve tarihindeki en iyi sonuçlardan birini elde etti. Almanya’da koalisyon partilerinin (SPD, Yeşiller, FDP) toplam oyların sadece üçte birini alması, geçici bir memnuniyetsizlikten daha fazlasını ifade ediyor. Son olarak 2004’te hükümet partileri bir Avrupa seçiminde bu kadar kötü sonuç almıştı ve bir yıl sonra Rot-Grün hükümeti sona ermek zorunda kalmıştı. Bu seçim sonuçları, 2025’teki Almanya genel seçimler için bir uyarı niteliğinde. Sosyal Demokratların ve Birlik Yeşillerinin yoğun bir kampanya yürüttükleri aşırı sağa yönelik tüm uyarıları boşa çıktı. Bu artık Avrupa’da bir norm haline geldi. Bu eğilim şu anda özellikle İtalya, Fransa, Avusturya, Hollanda ve Orta ve Güneydoğu Avrupa’nın bazı bölgelerinde daha belirgin.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

İlk olarak, ekonomik eşitsizlik ve küreselleşme karşıtı duygular, sağ popülist partilere olan desteği artırdı. İşsizlik, düşük ücretler ve ekonomik belirsizlikler, küreselleşmenin olumsuz etkileri olarak görülmekte ve sağ popülist partiler bu sorunları kendi lehlerine çevirebildi.

İkincisi, milliyetçilik ve egemenlik vurgusu, sağ popülist partilerin oylarını artırdı. Avrupa Birliği’nin merkeziyetçi yapısına karşı çıkan bu partiler, ulusal egemenliği savunarak seçmen desteği kazandı. Seçmenler, ulusal kimliklerini korumak ve AB’nin müdahalesine karşı durmak isteyen partilere yöneldi.

Üçüncüsü, kültürel ve kimlik politikaları, sağ popülist partilerin destekçileri için önemli konular haline geldi. Göç ve çok kültürlülüğe karşı çıkan politikalar, bu partilerin tabanını genişletti ve seçmenlerin desteğini çekti.

Dördüncüsü, popülist söylemler ve etkili medya stratejileri, sağ popülist partilerin yükselişinde önemli rol oynadı. Sosyal medya ve dijital platformlar, bu partilerin mesajlarını geniş kitlelere ulaştırmasında büyük rol oynadı ve seçmenleri cezbetti.

Ayrıca, Sağ popülist partiler, genellikle çevre politikalarına daha şüpheci yaklaşıyor. Bu partilerin yükselişi, AB’nin iklim değişikliği ile mücadele politikalarını değiştirme potansiyeli taşıyor. Örneğin, Almanya’da AfD’nin yükselişi, AB’nin çevre politikalarında daha fazla ekonomik büyüme odaklı ve daha az çevre koruma politikalarını savunuyor.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ popülist partilerin başarısı, sadece göçmen karşıtlığı ve ekonomik politikalarla sınırlı kalmadı. Bu partilerin Ukrayna savaşına karşı tutumu da önemli bir rol oynadı. Örneğin, Avusturya’da FPÖ lideri Herbert Kickl, Ukrayna’ya yapılan yardımları ve Rusya’ya uygulanan AB yaptırımlarını eleştirdi. FPÖ, Avusturya’nın tarafsızlık politikasını savunarak, Ukrayna savaşına karşı çıktı ve bu duruş seçmenler arasında büyük yankı buldu. Almanya’da ise AfD, benzer şekilde Ukrayna savaşına karşı çıkarak, Rusya’ya yönelik yaptırımları eleştiriyor. Son olarak Ukrayna Başkanı Zelensky’nin Almanya Federal Meclisi’nde yaptığı konuşmaya AfD ve BSW milletvekilleri katılmaması bu tepkiye örnek gösterilebilir. Rusya ise, seçim sonuçlarının Ukrayna’ya yapılan yardımların bir cezası olduğunu düşünüyor. Putin, Avrupa’nın derin bir krizde olduğunu ve zamanla kaosa sürükleneceğini öngörüyor. Seçim sonuçlarını analiz ederek, Macron ve Almanya Şansölyesi Scholz’un Ukrayna desteği karşısında cezalandırıldığını düşünüyor.

Bu sonuçlar, AB’nin göç, ekonomik ve çevre politikalarında daha muhafazakâr yaklaşımlara yönelmesine neden olabilir. Sağ popülist partilerin Ukrayna savaşına karşı tutumları da seçimlerde etkili oldu, bu da AB’nin dış politikalarında değişiklikler getirebilir.”

 

 

 

 

Yorum yapın