Av. Ömer Faruk Uysal yazdı: “Biz Adam olmayız” mı?

 İşte Av. Ömer Faruk Uysal’ın kaleme aldığı o yazı;

                              Türkiye’de bu uğursuz söz çok sık ve çok rahat sarfedilir. Sanki diğerleri müthiş adamlarmış, alemin en kötüsü de bizmişiz gibi. Eğer bu söz doğruysa neyi konuşuyoruz? Neyin gayretini ve mücadelesini vereceğiz? İnsan, “ben adam olmam”ı bile rahatlıkla söyleyememeli. Zira Allahın gelecek için  ne takdir ettiğini bilemezsin. Allahtan ümit kesmek büyük günahtır, O’nun kudretini ve kulu için hayırhahlığını hafife almaktır, en azından.

                                 Yine de insanın nefs-i emmaresini, sigaya çekip kötülemesinde, bir tevazu ve daha iyi olmaya niyet vardır denebilir. Buna özeleştiri diyebiliriz, aşırı kaçmamak ve nefsini kudret elinde tutan Allaha’ bühtan ve nefsine de zulmetmemek kaydıyla güzeldir.

                                 Ancak özeleştiriyi bizeleştiriye dönüştürmek, biz adam olmayız diyerek, cemaatini, milletini veya ümmetini harice karşı ve ölçüsüzce eleştirmek, gömmek, çok dikkat gerektirir. “Ümmet-i Muhammed veya Türk milleti olarak, çok geri, yoz, otokratik, gayrı adiliz” gibi bizeleştiriler haddini aşmak ve tam anlamıyla, kaş yaparken göz çıkarmaktır.          

                                ” Mesela, fert, mütekellim-i vahde (birinci tekil şahıs) olsa; müsamahası, fedakarlığı (feragat ve tevazuu), amel-i salihtir. Mütekellim-i maa’l -gayr (birinci çoğul şahıs)    olsa hıyanet olur.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

                                  Mesela, bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder (nefsini ayaklar altına alır), tefahur edemez (gururlanamaz). Millet namına tefahur eder, hazm-ı nefs edemez.( Tevazu suretiyle milleti ayaklar altına alamaz).” Alırsa bu milletine, ümmetine bir ihanettir! Diyor Bediüzzaman

                                 Son zamanlarda bazı (eski) İslamcı aydınlar, dindar bazı yazarlar tam da bunu yapıyorlar. Başta bildirgeci İlahsız ilahiyatçılar, onları destekleyenler, eski  İslami mahallesinde aradığını bulamayanlar, alkış ve ikbal bekleyenler, diğer mahalleye “bari siz beni kabullenin” diye yaltaklananlar, kibirlerinden çatlayacak olanlar. Dine, dindarlığa ve dindarlara demedik laf, etmedik hakaret, atmadık iftira bırakmayanlar! Başka mahallelere göz kırpanlar. Neredeyse her sözleri dindarları yaralıyor, üzüyor. Seküler laikusları ise oldukça keyiflendiriyor. Çünkü devamlı dini ve dindarları suçluyorlar.

                                 Haydi diyelim, onlar bizeleştiriyi bir özeleştiriyle karıştırıp aşırı gidiyorlar. Dahil oldukları milleti veya mensup oldukları ümmeti  sarsmak için (iyi niyetle fakat yanılarak) yapıyorlar. Fakat maalesef bu müfrit durum öyle de değil. Hiçbir özeleştiri yapmadıkları gibi, ısrarla ve ustalıkla kendilerini milletin, ümmetin, özenle dışında ve üstünde tutuyorlar.

                                Büyük bir özgüvenle, destursuz bağa girerek. Resul-u Ekreme atılan sübyancılık bühtanını, ilahsız ilahiyatçıların İslam şeriatı hakkındaki herzeleri ve dine, Kemalist- laiklik unsurlar dahil etmelerini ise haklı buluyorlar. Dünyevileşmenin, ahlaki gevşemenin tek muhatabı ve sorumlusu olarak dindarları ilan ediyorlar.

                                Daha da kötüsü, deizm, ateizm ve mukaddesata saldırı gibi dindarları üzen hususları neredeyse sevinçle karşılıyorlar. Sizin yüzünüzden ve sizin seçtiğiniz hükümet zamanında oldu, ne kadar da haklı çıktık  diye adeta  göbek atıyorlar.

                                Süreç şöyle işliyor; Bu hükümet, adil ve demokrat değil çok kötü. Zira bu hükümeti kahir ekseriyetle seçen halk kötü. Bu seçime karar verdiren ahlakları kötü. Bu ahlakın temeli olan itikadları kötü. Bu itikadın kaynağı olan dinleri kötü!

                                 Dikkat edildiğinde tüm kıstaslarının milletin siyasi tercihleriyle ilgili olduğu anlaşılıyor. Ülke perişan halde, büyük zulüm var! Ve halkımız devamlı yanlış tercihlerle, yanlış kişileri seçiyor! Yani bu tablonun sorumlularını seçip duruyor. Yani altılı masa ve Kılıçdaroğlunu seçmiş olsalar, sorun büyük ölçüde hallolmuş olacaktı! Öylesine indirgemeci, kaba bir indi heves. Başöğretmen edası! Milleti azarlamalar, çemkirmeler. Sizi ben bile kurtaramam üstenciliği. Siyasete karşı ilkeli ve mesafeli duruş iddiasıyla, basbayağı CHP ve Kılıçdaroğlu tarafgirliği.Güya siyaset üstü görünürken, mevcut siyasetlerden birini kapılma, Kemalizme, Süfyanizme yönlendirme.

                                 Bu çok ağır ve travmatik bir savrulma. Suret-i Haktan görünüp, ilkesel ve ahlaki davranıyormuş gibi yapıp, mileti ahlaksızlıkla ve adaletsizlikle suçlama. Öyle ilkeli ve ahlaklı tipleriz ki , kendi eski mahallemizi, kendi din, iman, peygamber ve Kur’anımızın bile aleyhine geçebiliyoruz. Ancak, kim ki  ahlaki üstünlük, fazilet sahibi olduğunu iddia ediyorsa onun faziletli olmadığı kesindir. Bu çok çok bir faziletfuruşluktur.

                                  Müslümanlar hiç demokrat değil derken, demokrasinin en temel ilkesi ve mekanizması olan seçim sonuçlarını, millet iradesini, aşağılama. Demokasiyi kendi subjektif heveslerine indirgeme. Neredeyse bidon kafalılar, göbeğini kaşıyan adam, seviyesizliği ile gönül birliği. Mesela PKK yancısı da olsa DEM’in 6 milyon oyuna büyük değer atfederken, iktidar partisinin 20  milyon oyunu değersizleştirme, demokrasi dışı sayma.

                                   Tarihimizde İttihadçı istibdatları, cinayetleri, ebedi ve milli şef idamları, diktatörlüğü, faşizmi, dururken en geririye, 120 yıl öncesine giderek her fırsatta Abdülhamit Han’a çemkirme anakronizmi, tarih şaşırtmaca. Sultan Abdülhamit üzerinden Müslümanları, Müslümanların bugünkü tercihlerini dövme garabet

                                   Efendim iktidarda CHP yok ki Kemalist ideolojiye de iki çift laf edelim.Evet CHP hiç seçim kazanamadığından şeklen ve resmen iktidar değil ama ideolojisi Kemalizm anayasal, yasal ve en önemlisi fiili iktidardır. Fidel Castro deyimiyle; öldükten sonra ülkesini  yönetmeye devam eden tek adamdır! Kemalizm tüm mevzuat ve kurumlarıyla, heykelleri, mecbur tuttuğu yeminleri, ana okulundan üniversiteye kadar yoğun endoktrinasyon (beyin yıkama) vs mekanizmalarıyla her zaman de facto iktidardır. Ülkenin heryerinde binlerce heykeli ve her fırsatta da namazdaki kıyam benzeri saygı duruşu dayatmaları. Allah için namaz ve kıyam ihtiyari, Kemalizm için mecburi. Ülkede tek bir Abdülhamit ve Erdoğan heykeli ve saygı duruşu mecburiyeti iyiki de yok. Ama hala Abdülhamit Han ve Erdoğan istibdadı! Ve bundan yakınan (eski) İslamcı, dindar,  aydınımsılar. Eşeğini değil de semerini döven klavye veya video kahramanları.

                                  İş oralara vardı ki, içlerinden meşhur bir tefsir profesörü, allame; “türbe ziyaretleri şirktir ama anıtkabir için bunu diyemeyiz” dedi. Diyemezsin tabii, çünkü beşeri ve hakim dinin mensuplarınca recmedilirsin. Sonra “Allah İle Aldatmak” kitabını yazdı. Bu kitap ile tam da Allah ile aldatıyordu. “Allah İle Aldatmak” kitabıyla Allah ile aldatmak. Temel esasları iğdiş edilmiş, epeyce dünyevileştirilmiş, Kemalist mukaddesata müheyya edilmiş bir new age (yeni yetme) bir din. Sonra herkesi azarlayan kibir abidesi bu adam CHP’den mebus oldu. İlk mitingte, “lideri Deniz Baykal’a tüm  tevazusuyla  kefil olduğunu söyledi. Sonra CHP seçmenini mutlu etmek için bu devirde ezan’a gerek yok dedi. Ama CHP liderliği bundan irkildi. Sonra “CHP ve Türkiyeyi ancak ben kurtarırım, Kemalizmi de İslamiyeti de biliyorum” dedi. Tabiki en baş olamadığı yerde fazla duramazdı. Kıymetinin Kemalistlerce de bilinmediği gerekçesiyle kendi partisini bile kurdu. Yerlere göklere sığamadı. En sonunda, deizmin insanlık için kurtarıcı olduğunu iddia etti. Ve düçar olduğu hastalık yüzünden cesedi bulunan firavuna benzeyerek yitip gitti. Allah amelince muamele etsin.

                                    İlahsız ilahiyatçılar, (eski) İslamcılar ve bazı dindar yazarlar gittikçe, öncüleri ve en meşhurları olan  bu tefsir allamesine benzemekteler. Allah encamımızı hayretsin.

Yorum yapın