Haber7 yazarı Bartu Eken, Güney Kıbrıs’ın ABD ve NATO üssü haline geldiğini ve KKTC’de Rum nüfusunu artırma planlarının devreye alındığını vurguladı. Eken, İsrail’i savunma bahanesiyle yapılan askeri yığınakların yanı sıra ABD ve İsrail’in bölgedeki hâkimiyet iddiasını sürdürdüğünü yazdı. KKTC’de Rum yönetiminin yeni evli çiftleri teşvik ederek kuzeyde yerleşimi artırmayı hedeflediğini ifade eden Eken, bunun uzun vadeli bir Rumlaştırma planı olduğunu belirtti. İşte Bartu Eken’in dikkat çeken yazısı:
“Güney Kıbrıs, İsrail’i koruma bahanesiyle, günden güne ABD ve NATO üssü haline geliyor. Larnaka Havalimanı’nda nakliye uçakları, Andreas Papandreu Hava Üssü’ndeki hummalı çalışmalar, Larnaka, Baft, Mari’de yeni inşa edilen helikopter pistleri.
Adanın güneyini Birleşik Devletler ve ortaklarına hizmet eden bir alana dönüştürüyor.
“İsrail’i savunma” hazırlıkları, bununla sınırlı değil. Bölgedeki savaş gemileri, onlarca ölüm makinesini barındıran uçak gemileri demirlemiş durumda. Üstelik “ABD korumacılığı” İsrail’le sınırlı değil. Rum basını, uçaksavar ve füzesavar sistemleriyle adadaki İngiliz varlığının da güvence altına alındığını vurguluyor.
Adaya İsrail üretimi Barak tipi hava savunma sistemlerinin yerleştirilmesi de gündemde. Ayrıca ABD’nin meşhur Patriotları’yla olası siber saldırılara karşı önlem alınabileceği de ifade ediliyor. Güney Kıbrıs’ta ayrıca Typhoon savaş uçakları, Dragon Lady olarak bilinen Amerikan casus uçakları, KC-135 Stratotanker gibi yakıt ikmali yapan uçaklar da bulunuyor.
İsrail’e yapılan “ölçülü misillemelerin” gerçek bir tehdit oluşturmadığı açık. Hizbullah’ın roketlerinin çoğu havada imha ediliyor. İran operasyonlardan önce, tıpkı İsrail gibi, ABD’ye bilgi vererek “hazırlık yapın” mesajı veriyor. Dolayısıyla bu hazırlık neyin hazırlığı? Merak konusu.
Güney Kıbrıs merkezli Haravgi gazetesi, KKTC’deki Dipkarpaz ve Koruçam köylerinde yeniden yerleşme programıyla ilgili önemli bir haber yayınladı. Habere göre, Rum yönetimi yeni evli çiftlere teşvikler vererek KKTC’ye göçü artırmayı amaçlıyor. Bu kapsamda 5 Mart’ta yekililer bir kez daha toplanacak ve detaylar ele alınacak.
Meclis Göçmenler Komitesi Başkanı Hristos Hristofidis’in söz konusu planın büyük bir siyasi öneme sahip olduğunu söylediğini atlamamak gerek.
Bölgeye yerleşmesi planlanan Rumların, işletmeler açmasının da amaçlandığı belirtiliyor. Dolayısıyla adanın kuzeyini Rumlaştırma hareketinin uzun vadeli bir planı içerdiğini söylemek yanlış olmaz.
Yavru Vatan Kıbrıs, 1974’te Mehmetçik’in adaya huzur getirmesiyle birlikte çatışma ortamından uzaklaştı. Türklere yönelik zulüm ve saldırılar sona erdi..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Rum yönetimini ileri karakol olarak gören batı ülkeleriyse, adadaki Türk devletini tanımamakta ısrar ediyor. Ancak diplomatik çözüm için KKTC’nin tanınması şart.
Nitekim Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğunu unutarak senelerce haksız silah ambargoları uyguladılar ve sonuç, milli teknolojinin gelişmesi oldu. Özellikle SİHA üretimindeki başarı, Karabağ Zaferi’nin mimarlarındandı. İhracat noktasında da bugün birçok ülke Türkiye’den gelişmiş silahlar talep ediyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bir düşmanlığı olmamasına rağmen, hasmane yaklaşımların sona ermesi esasında Batı’nın da çıkarına olacaktır.
Ankara bugün, ABD ve Avrupa’yla mevcut ittifakları tek yol olarak görmüyor. Türk Dünyası ve doğu ülkeleriyle ilişkilerini günden güne geliştiriyor. KKTC’nin tanınması noktasındaysa, söz konusu ülkelerin batıdan daha önce resmi adımlar atması beklenebilir.
Batı’nın Kıbrıs’a yaptığı yatırımın amacı görünürde İsrail’i korumak olsa da esas gayenin Doğu Akdeniz’de hakimiyet alanı oluşturmak olduğu açık. Ankara’nın Libya’da yaptığı atılım ve Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi, Türkiye’yi bölgede daha güçlü bir pozisyona sokuyor. Doğu Akdeniz’deki enerji potansiyeli ve donanmamızın caydırıcılığı malum. Üstelik böylesine büyük bir askeri güce sahip ülkemiz, savaştan değil barıştan yana.
Durum böyleyken, ABD öncülüğünde Türkiyeyi dışlayan Doğu Akdeniz yaklaşımının değişmesi, kendilerinin de faydasına… Suriye açıklarındaki Rus donanması, Çin’in Orta Doğu’da hiç olmadığı kadar etkili olması, NATO perspektifinden bakıldığında; İttifakın üyesi Türkiye’nin kapsamlı projelerin dışında tutulması gayretlerinden daha dikkate değer olmalı…”