Ailesi tarafından geçtiğimiz hafta içinde Bosna şehidimiz Selami Yurdan‘ı anma gecesi yapıldı Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde.
Şehidimizin abisi Recai Yurdan‘ın konuşmasının ardından, arkadaşı olarak fakiri de kürsüye davet ettiler…
Dile kolay, aradan tam 32 yıl geçmiş… Türkiye’den Bosna’ya giden kahramanların arasındaydı Selami; 22 Ağustos 1992’de Sırplar tarafından şehit edildi.
Haberini alır almaz her semtten, her mahalleden adeta kol kola koşup gitmiştik şehidimizin merhum babası Ferman Amca‘nın evine.
Naçizane konuşmamda…
Selami Yurdan’ın arkadaşı olmanın hayatımın en büyük onuru olduğunu dile getirmeye çalıştım.
Zulme maruz kalan bir mazluma muttali olduğu anda mezhebine, meşrebine, etnisitesine zerre miskali tecessüs göstermeden acısını iliklerine kadar hisseden başka birini tanımadım.
Dünyanın neresinde olursa olsun hiç fark etmezdi. Mazlumun kimliğini sormak zilleti ondan her daim uzaktı.
***
Selami Yurdan Kürt’tü.
Lübnan’da İsrail’in katlettiği Fuad Şükür (kesin bilmiyorum ama kuvvetle muhtemel) Arap’tı.
Söz konusu anma gecesinde yaptığı konuşmada fiziki olarak yardıma ihtiyaç hasıl olduğunda Gazze’ye koşup gideceğini söyleyen Akıncılar Hareketi Genel Başkanı Mehmet Şahin de Türk.
Aynı gecede “Gazze’de kardeşlerimin yanında savaşmayı çok isterdim” diyen Tuğgeneral Şerif Petkoviç Boşnak.
Hani Aliya İzzetbegoviç‘in yanında yaptığı tekbir çağrılarıyla bilinen tuğgeneral. Boşnaklar olarak İslam ümmetinin küçük bir parçası olduklarını ve şehit Selami Yurdan’ın kendileri için onur kaynağı olduğunu dile getirdi…
İşte gerçek “omurga” budur efendiler.
Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı, Boşnak‘ı ila ahir, aynı cephede buluşturan manadır.
Dört bir yanımızın kuşatıldığı ve müstevlilerin kısa ve uzun vadede envaiçeşit planlar yaptığı bu netameli dönemde her şeyden evvel bu manayı tahkim etmek mecburiyetindeyiz.
***
Ne yalan söyleyeyim; o gece Gazze‘ye koşup gideceğini söyleyenlerin yaşlarının muharebe için biraz “ilerlemiş” olduğu aklımdan geçmedi değil.
Ne ki, hemen aklıma İsmet Özel‘in bir konuşmasında anlattığı geldi:
Cihada katılmak isteyen bir adamı Peygamberimizin yanına götürürler ve adamın cihada katılmayabileceğini ona söylemesini isterler.
Peygamberimiz de ailesinin adeta kendilerini paralarcasına dile getirdikleri bu arzuları üzerine adama, “Cihada katılmasan da olur…” der. Adam gittikten sonra ailesine dönüp şöyle buyurur: “Neden bu kadar ısrarla cihada katılmamasını istiyorsunuz, belki de şehit olurdu…”
Anlamak isteyen için şehit ve şehadet konusunda bundan daha etkili hiçbir şey olmaz.