Takvim gazetesi yazarı Ergün Diler, dünyanın çok kutuplu bir düzene doğru gitmediğini, ABD ve Çin’in hâlâ en güçlü ülkeler olduğunu savundu. Diler, Türkiye’nin Ortadoğu’daki stratejik hamlelerinin bu denklemi değiştirebileceğini ifade etti. Rusya ve Çin’in küresel ölçekte büyük bir güç olarak tanımlanamayacağını belirten Diler, Türkiye’nin bölgedeki en belirleyici ülke haline geldiğini söyledi. ABD ve Çin’in arasındaki mücadelenin diğer ülkeleri de etkileyeceğini kaydeden Ergün Diler, şunları dile getirdi:
“Putin’in “Çok kutuplu dünya için elimizden geleni yapmaya hazırız” sözü, Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Suriye ile ilgili yaptığı GÖRÜŞME ve ÇEKİLME tanımı, piyasaları sarsan, borsayı tepe taklak eden rüzgarın kaynağı, AKDENİZ ve KIZILDENİZ’deki askeri yığınak, İsrail’in bitmeyen vahşeti…
Adım adım gidelim…
Politikacılar, diplomatlar, gazeteciler ve uluslararası gözlemciler, ısrarla yorulmadan bıkmadan dünyanın çok kutuplu olduğu veya yakında olacağı tezini işlemekte… Bu argüman son aylarda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Lula da Silva ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından da dile getirildi.
ÖNE ÇIKAN VİDEO
Avrupa Birliği’nin dış ilişkilerden sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell, dünyanın 2008 küresel mali krizinden bu yana “karmaşık çok kutupluluk” sistemi olduğunu savunuyor.
Ünlü yatırım bankası Morgan Stanley de ‘çok kutuplu bir dünyada yol almak’ için bir strateji belgesi yayınladı. Böyle örnek hiç az değil. Peki gerçek ne?
Açalım…
ÇOK kutupluluk, uluslararası sistemdeki büyük güçlerin sayısını ifade eder. Ve dünyanın çok kutuplu olması için üç veya daha fazla güç olması gerekir.
Bugün, bir kutup oluşturmak için ekonomik büyüklüğe, askeri güce ve küresel kaldıraca sahip yalnızca iki ülke var! Amerika Birleşik Devletleri ve Çin. Diğer büyük güçler görünürde yok ve yakın zamanda da olmayacaklar.
Yükselen yeni ve orta güçlerin, büyük nüfusa, gelişen ekonomilere sahip bağlantısız ülkeler olması, dünyayı çok kutuplu yapmaz. Yapmayacak da…
Mesela Hindistan, 2021 gibi SAVUNMAYA bütçe ayırarak öne çıkmak istedi. Tabloda yer edinmek için hamle yaptı. Çin’in harcamalarının DÖRTTE birine ulaşabildi!
Ekonomik zenginlik, güç kullanma yeteneğinin bir başka göstergesidir. Japonya dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip. Ancak IMF’nin son rakamlarına göre GSYİH’si Çin’inkinin dörtte birinden az.
Almanya, Hindistan, İngiltere ve Fransa’nın ise daha da küçük! Avrupa Birliği de bir kutup değildir, olmayacaktır.
Her ülkenin ayrı ajandası hedefi vardı. BİRLİK olarak hareket etme kabiliyetleri SIFIR bile değildi. Rusya, yüz ölçümü, muazzam doğal kaynakları ve devasa nükleer silah stokları nedeniyle büyük güç statüsü için potansiyel bir adaydır. Ülkenin sınırlarının ötesinde kesinlikle bir etkisi var. Büyük bir Avrupa savaşı yürütüyor ve Finlandiya ile İsveç’i NATO’ya katılmaya zorladı. Yine de, İtalya’dan daha küçük bir ekonomiye ve Çin’in dörtte birine eşit bir askeri bütçeye sahip. Bu verilerle Rusya da, üçüncü bir kutup olarak nitelendirilemez.
ABD ve Çin, iki büyük güç…
Dünyanın toplam savunma harcamalarının yarısını oluşturuyor.
Birleşik GSYİH’leri ise 33 büyük ekonomiye kabaca eşit…
Bu nedenle KÜRESEL mücadele ABD ile ÇİN ve arkasındaki yapı ile yürütülüyordu. Şimdi bu noktadan hareket edelim…
ABD, Çin’in etki alanlarını sınırlayıp, kendi projeleriyle kontrol edebildiği bir DEV olarak ayakta ve hayatta tutmak istiyor. Şimdilik bunu da yapıyor. Geçtiğimiz hafta DÜNYA EKONOMİLERİ sarsıldı, kapkara bir güne uyandı. Genel itibariyle yapılan yorumlar ABD’deki RESESYON BEKLENTİSİNİ öne çıkarıyordu. Oysa ARZ ve TALEP dengesinde bir aşınma vardı! Mesela Çin dünyanın geri kalanının kullanabileceğinin iki katı kadar güneş paneli üretiyordu. Türkiye’ye de gelmek için sıraya giren OTOMOBİL firmalarının ÜÇTE BİRİ de kar etmiyordu!
Zarardaydı!
Üretimde kısıtlama olmadan yoluna devam eden ÇİN sonuç olarak düşen fiyatlar, iflaslar, fabrikaların durması ve iş gücü kaybı ile karşılaşıyordu. BATI EKONOMİLERİNİN ABD’nin isteğiyle kendi firmalarını destekleme kararı alması Pekin için KIRMIZI ALARM anlamına geliyordu. Cinping ABD’li devleri geçtiğimiz ay PEKİN’de konuk da etse durum değişmiyordu.
Tüm bunlar yan yana gelince iyimser tahminle ÇİN’in bu yılki BÜYÜME ORANI YÜZDE 5 olarak belirleniyordu.
ÇİN’in “BÜYÜYEMEMESİ” tarihte bize başka bir ilki gösteriyordu. İSRAİL Ortadoğu’yu ateşe iterken, savaş tehlikesi giderek büyürken PETROL fiyatları fırlamıyordu!
OLACAK İŞ DEĞİLDİ!
Ancak oluyordu. Çünkü ÇİN ihtiyaç duymuyordu! Geçen yıl büyüme oranları istenen düzeyde olmayınca bir de üzerine bu yılki beklentiler binince STRES artıyordu. EKONOMİ dalgalanma kaçınılmaz olarak kendini gösteriyordu.
Bizim de merkezinde olduğumuz ORTADOĞU yanıyordu. İsrail durmuyor, vuruyor, öldürüyor yok ediyordu. Küresel denklemin BÖLGEDEN geçtiğini gören Türkiye de haklı olarak kartlarını yeniden dağıtmak için hamle yapıyordu. Suriye ile ilişkilerin tekrar ele alınması da bunlardan biriydi.
Bakan Güler, ilişkilerin normalleşmesi için daha önce ESAD’ın gündeme getirdiği Suriye’nin kuzeyindeki Türk askerlerinin çekilmesi konusuyla ilgili, “Kapsayıcı bir Anayasa’nın kabulü, serbest seçimlerin yapılması, kapsamlı bir normalleşme ve güvenlik ortamının sağlanması konusunda elimizden gelen desteği vermeye hazırız ancak bunlar yapıldıktan ve sınırlarımızın güvenliği tam olarak sağlandıktan sonra karşılıklı koordine ile gereğini yaparız” diye konuştu.
Bakan Güler görüşmelerin de BAKANLAR düzeyince olabileceği açıkladı. Liderler aritmetiğinde belli ki zor görünmekteydi. Rusya’nın tutumundan daha etkili olan AB ve ABD’nin ağırlığı, yaptığı basınçtı. Türkiye’nin bölgedeki belirleyici güç olmasının önüne geçilmek isteniyordu. NET…
Günün sonunda ABD ÇOK KUTUPLU BİR DÜZENE karşıydı. Kimseyi bu kategoride görmüyordu. İhtimal barındıran şıkları da geriye itiyor püskürtüyordu. AVRUPA buna güzel bir örnekti! PESCO’dan, ABD’nin şemsiyesine savruluyorlardı!
Washington, Pekin’i “ÖTEKİ” yaparak, ayakta tutarak kontrol edilir hale getirmek ve EGEMENLİĞİNİ sürdürmek istiyordu. Bunun için çabalıyorlardı. Yaparlar mı bilemem. Ancak amaçları ortada! Ekonomik olarak, siyasi olarak, stratejik olarak, askeri olarak devamlı sahadalar. Çin’in etrafında her hafta tatbikat yapıyorlar!
Suriye’de, Irak’da, Gazze’de yaşananlar da küresel ekonomik sarsıntı da rollerin yeniden dağıtılması için çekilen sancılardı.
Uzaktan bakınca bile YERİNE, KONUMUNA itiraz eden ve bunu yüksek sesle dile getiren tek ülke TÜRKİYE… Çin bile sessiz düşünün. İsrail ise her göreve talip! Olacakları bu kulvarda değerlendirmek sonuçları sağlıklı görmemizi sağlayacaktı. Çok şey olacağını görmek için üst seviyede bir akla ihtiyaç yoktu… Bakalım…”