Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Metiner, AK Parti’nin kimlik krizine ve kurucu ruhundan uzaklaşma tehlikesine dikkat çekti. Metiner, AK Parti’nin yeniden güçlü bir kimlikle milletin karşısına çıkması gerektiğini vurguladı. Metiner, AK Parti’nin eski gücüne kavuşması için yeni politikalar ve güçlü aktörlerin şart olduğunu belirtti. Metiner, partinin şahısçılık ve hizipçilikten uzak durması gerektiğini ifade ettiği yazısında şunları kaydetti:
“14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AK Parti’miz (…) 23 yaşına giriyor.
AK Parti’mizin esas aldığı ruhun yaşı çok eski. Ama yaşlanmayan bir ruh.
O kadim ruh, her coğrafyada ve her dönemde farklı biçimlerde ete kemiğe bürünüyor.
ÖNE ÇIKAN VİDEO
AK Parti olarak cisimleştiği tarihin yarın yıl dönümü.
Kutlu olsun.
***
AK Parti kurulduktan hemen sonra iktidara geldi. 22 yıldır bu ülkeyi tek başına yönetiyor.
Yarınki yıl dönümüne ilk defa yerel seçimlerde yenilmiş bir parti olarak giriyor.
Girdiği her seçimden ülkenin en güçlü birinci partisi olarak çıkan AK Parti’nin son yerel seçimlerde CHP’nin gerisine düşmüş olması elbette çok iyi tahlil edilmesi gereken üzücü bir olgudur.
Kendi adıma belirteyim: Ben bu tahlilin siyasi yenilginin müsebbibi olan yönetici kadrolar marifetiyle yapılabileceği kanaatinde değilim. Başka bir deyişle, AK Parti’yi CHP’nin gerisine siyaseten düşürenlerin aklı bir kenara konulmadığı sürece AK Parti’yi tekrar geçmişte olduğu gibi güçlü kılacak politikalar üretilemez.
O yüzden peşin peşin belirteyim:
Kurucu ruha uygun yeni politikalar ve milletin tasvibinden geçmiş güçlü ve saygın aktörler şart.
AK Parti’nin yamalara ihtiyacı yok.
AK Parti kurucu ruhun şekillendirdiği yeni bir vücuda bürünmeli.
Orasını-burasını yamalayan bir parti yerine yeni bir AK Parti olmazsa olmaz bir öneme sahip.
AK Parti’nin yamalı gömleklere değil, yeni bir gömleğe ihtiyacı var.
Yeni bir gömlek yerine türlü yamalarla sırıtan eski gömlekle milletin karşısına çıkmak korkarım ki AK Parti’yi millet nezdinde güvenilir olmaktan çıkartır.
AK Parti’yi bence bekleyen en büyük tehlikelerden birisi bu.
***
Diğer bir tehlike, kimlik krizidir.
Bunu doğru anlamak için açmam lazım.
Onun için evvela AK Parti’mizi iktidara taşıyan kimliği ve duruşu hatırlatmam lazım.
Millet Reis’in AK Parti’sini niye sahiplendi?
Çünkü Reis’i kendinden biliyordu. Kendi davasının ve değerlerinin lideri olarak görüyor. Hâlâ öyle biliyor ve öyle görüyor. O yüzden Reis’i tekrar başında görme iradesini ortaya koydu. Ama AK Parti’ye bir ders verdi. Verdiği desteği çekerek.
Reis ile AK Parti arasındaki bu makas farkı önemli.
Hızlıca geçiyorum.
28 Şubat zulmünü yaşamış aziz milletimiz adalet şiarını esas alan AK Parti’yi kendi partisi olarak bağrına bastı.
AK Parti milletin değerlerini üstünde taşıyan bir partiydi.
Herkesi dinine, ırkına, rengine, mezhebine bakmadan kucaklayan bir partiydi.
“Herkes için özgürlük” diyordu.
“Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz” diyordu.
Her türlü ırkçılığa, faşizme, adaletsizliğe ve ayrımcılığa karşı çıkıyordu.
“Herkes için refah-ülke için kalkınma” diyordu.
Ayrımcılığın her türüne koşulsuzca karşı çıkıyordu. Dinsel milliyetçiliğe, etnik milliyetçiliğe ve bölgesel milliyetçiliğe şiddetle karşı çıkıyordu. “Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz!” mottosu herkesin özlem duyduğu o birleştirici siyaseti cazibe merkezi haline dönüştürüyordu.
AK Parti beklenen bir partiydi.
Reis beklenen bir liderdi.
Toplumun her kesiminin, özellikle de dini, etnik ve mezhebi aidiyetlerinden dolayı yıllar yılıdır zenci muamelesi gören kahir ekseriyetin özlemle beklediği söylemlerdi bunlar.
Reis bu söylemlerin taşıyıcı lideri olarak büyük bir umut vaadediyordu. Adeta güvenin simgesiydi.
O yüzden AK Parti 28 Şubat’ın oluşturduğu o korku ikliminde tek başına iktidara geldi.
İktidara geldikten sonra askeri-sivil bürokratik vesayetle çarpışa çarpışa dediklerini hayata geçirdi.
Kimliğinde ödün vermeden vadettiklerini bir bir gerçekleştirdi.
Demokratik devrim niteliğinde adımlar attı.
Süreç içinde yeni bir Türkiye inşa etti.
Ekonomiyi düzeltti.
En önemlisi kimsesizlerin kimsesi oldu.
AK Parti’nin kadroları her düzeyde büyük ölçüde milletin tasvibinden geçen kimselerden oluşuyordu,
O nedenle millet girilen her seçimde AK Parti’yi baş üstünde tuttu.
AK Parti her seçimden güçlenerek çıktı.
Öyle ki Reis herkesin/tüm partilerin karşısında hizalandığı o ilk CB seçimini tek başına ilk turda kazandı.
AK Parti’nin kimlik krizi yoktu. Çünkü Reis’in ortaya koyduğu kimlik herkes tarafından içselleştirilmişti.
AK Parti’nin duruşu da söylemleri de kimliğiyle orantılı olarak netti.
AK Parti’nin siyasal aktörleri de çoğunlukla o kurucu ruhu üstünde taşıyan ve iktidarın ayartamadığı milletin adamlarından oluşuyordu. İçlerinde çürükler yok değil. Ama Reis’in tartışılmaz gücü dolayısıyla onlar ya râm olma yolunu seçiyorlardı ya da kendilerine kapı gösteriliyordu.
Kimlik krizi ne zaman çıktı peki?
2019’da yaşanan il siyasi yenilginin ardından baş gösterdi usul usul.
AK Parti’nin o kurucu ruhuna uygun düşmeyen yeni tanımlar yeni söylemler zuhur etmeye başladı.
Sonradan AK Partili olanlar AK Parti’ye yeni tanımlar giydirmeye başladılar.
Herkese göre bir AK Parti tarifi ortaya çıkmaya başladı.
Bir de AK Parti’nin temsil makamları AK Parti’ye kendi kafalarına göre ideoloji giydirmeye çalışanlardan oluşmaya başlayınca milletin tepkisi kaçınılmaz oldu.
Eskiden Reis’in çerçevelediği tek bir AK Parti kimliği vardı. Reis her yerde bu kimliği anlatırdı. AK Parti’nin söylemi ve dili her yerde aynı olurdu. Trabzon’daki Muğla’daki AK Parti ile Diyarbakır’daki Adıyaman’daki AK Parti birdi. Kimlik olarak da, söylem olarak da, dil olarak da.
Son seçimlerde bizzat sahada gözlemlediğim için rahatlıkla söyleyebilirim: AK Parti’yi Muğla’da yerel seçimde temsil edenlerin anlattıklarıyla Reis’in anlattıkları birbirinden farklıydı. Şahıslara ve şehirlere göre AK Parti’nin kimlik, söylem ve dil olarak farklılaşması ve bu bağlamda temsil katındakilerin milletin değerlerinden ve AK Parti’nin ruhundan uzak olması önemle not edilmelidir.
Benim kimlik krizi dediğim şey tam olarak budur.
Dileğim o ki AK Parti’nin kimliği yeni dönemde Reis’in en baştan itibaren ortaya koyduğu netlikle yeni bir gömleğe dönüştürülsün.
O gömleği giyen herkese AK Parti’nin açık olması gerektiğini söyleyenlerden biriyim ben.
AK Parti’ye kendi gömleğini giydirmeye çalışanlara ve AK Parti’ye sadece güç devşirmek için yamanan her devrin adamlarına da kapılar kapatılmalıdır.
Aksi takdirde AK Parti’ye Reis’ten dolayı duyulan güven ortadan kalkar.
***
AK Parti’yi bekleyen bir diğer tehlike de 2019’dan başlayıp 2023 mahalli seçim yenilgisiyle devam eden süreçte ortaya çıkan şahısçılık ve hizipçilik hastalığıdır.
Bu konuya burada ayrıntılı girmeyi doğru bulmam.
Ancak şu kadarını söylemekle yetineyim: Geçmişte “Erdoğansız AK Parti!” isteyenler boş durmuyorlar. Şimdiden Reis sonrasını kendi şahsi emelleri ve iktidarları için dizayn etmeye çalışanlar var.
Bazı isimler etrafında oluşturulmak istenen liderlik algısı bu senaryonun bir gereği.
Son günlerde dışarıda kalmak yerine tekrar içeri girerek Reis sonrasını dizayn etme arayışları da bu senaryonun öteki parçası.
Reis’in “son seçimim” demesi, görünen o ki bazı isimlerin ve grupların iştahını fena halde kabartmış.
Tabii ki herkesin hakkı var.
Sonuçta siyaset bir kaç adım ötesini görmeyi gerektirir.
Ama şu iki düşünceye dayalı şahsi ve siyasi taht oyunlarındaki hesabilik artık göze batar yürekleri incitir hale geldi: Reis’in iktidar döneminde Reis’in ve partinin gücünden yararlanmak, Reis sonrası için de parti içinde güç temerküzü yoluna gitmek.
Şahısçılık ve hizipçilik dediğim tam da budur.
***
Yarınki kuruluş yıl dönümümüz sözünü ettiğim yeni bir AK Parti’nin oluşmasına vesile olur inşaallah.
Benimkisi hem yürekten bir tebrik, hem de içten bir temenni.
Sonuç ne olursa olsun bizim tavrımız bellidir: Reis varolduğu sürece AK Partiliyiz. Herkes bırakıp gitse bile biz Reis’in arkasında dimdik duranlardan oluruz. Reis’ten dolayı da AK Parti’mizi sahipleniriz.”