Lamı-cimi yok! Şeriat karşıtlığı gâvurluktur

Mustafa Kasadar, Milli Gazete’deki köşe yazısında şeriatın İslam’ın temel hükümleri olduğunu ve bunlara aykırı davranmanın caiz olmadığını belirtti. Şeriatın, Allah’ın koyduğu hükümler olduğunu ve beşeri düşüncelerin buna etkisi olmadığını vurgulayan Kasadar, laiklik akımının İslam coğrafyasında şeriata karşı bir savaş başlattığını söyledi. Kasadar, İslam şeriatına uymayanların Müslümanlık iddiasının geçerli olamayacağını ifade ettiği yazısında şunları kaydetti:

“Şeriat, Allah Teâlâ’nın kulları için koymuş olduğu dinî, dünyevi hükümlerin bütünüdür. Hem itikadi, hem ameli hem de ahlaki hükümleri içerir. Buna göre şeriat, din kelimesiyle eş anlamlıdır. Şeriat, doğrudan doğruya naslara ve onların açık anlamlarına dayanır ve onda ihtilaf asla meydana gelmez.

İslam Şeriat, Allah’ın, Peygamberine beyan edilip uygulanması için gönderdiği dindir. Beşeri düşünce ve algıların bunda hiçbir etkisi yoktur. Kur’an ve sahih sünnet asıl kaynaktır. Bu durum bütün Müslümanları bağlayıcıdır. Dolayısıyla buna aykırılık caiz değildir.

Şeriatı tesis eden Yüce Allah’tır. Hz. Peygamber, O’nun izni kapsamında açıklamada bulunur. Onun yerine beşeri anlamda bir şeriat tesis etmek, Yaradan’ın vasıflarını geçersiz saymak yahut kendini ilah edinmek ve Yüce Allah’ın yerine koymak anlamı taşır.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Yüce Allah, birçok şeriatler göndermiştir. Hiçbir ümmet uyarıcısız bırakılmamıştır. Zira ahirette azabın gerçekleşmesi, uyarıcı elçinin gönderilmesine bağlanmıştır. Buna göre bütün ilahi şeriatler, kaynaklık, inanç ve genel hedefler açısından eşit konumda olup ameli ve cüz’i konularda farklıdırlar. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilen son şeriat öncekileri yürürlükten kaldırmıştır. Bütün herkesin bu dine girmesi, bu şeriatı benimsemesi şarttır.

İslam şeriatı bütünüyle Allah’ın, elçisine indirdiği vahye dayanmakta ve bütün insanlığa hitap etmektedir. Hükmü de kıyamete kadar bakidir. 

Şeriat ile bazen aynı manada kullanılan fıkıh ise asli kaynakta şeriatle birleşse de bunların dışında icma, kıyas vb. kaynaklara da dayanması açısından ayrışır. Bunun için fıkhın içerisinde bazı konularda farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır.  Ancak fıkıh, diğer kaynaklar konusunda zahiren şeriatten ayrı görünse de onun onayı dâhilinde hareket etmek şartıyla dolaylı olarak şeriat ile birleşmiş olmaktadır. İşte bu noktada fakihlerin ortaya attıkları görüş ve ictihadların farklılığı, meşru bir zemine oturtulmuş olmaktadır.

Dolayısıyla şeriat konusunda bir muhayyerlik (kabul veya red etme hakkı) ben Müslümanım diyen bir kişi için söz konusu değildir. İslam Şeriatı konusunda hiçbir mezhebi ve fıkhi ihtilaf da söz konusu değildir. Bir insan ya şeriatı kabul eder Müslüman olur veya reddederek dinden uzaklaşmış olur.

Bunun için diyoruz ki; İslam Şeriatı eşittir İslam dinidir.

Batılı sömürgecilerin İslâm ülkelerine soktuğu laiklik akımıyla birlikte İslâm coğrafyasında da şeriata / dine karşı ilan edilmemiş bir savaş başlatıldı. Bu savaşta, bir taraftan kendisini İslam karşısında konumlandırırken diğer yandan da dine inanır görünmektedirler. Bu adamları son devir ilim ve düşünce adamı Yusuf el-Karadavi şöyle tasvir etmektedir:

“Bunlar hep din kelimesini kullanıyorlar. İslam kelimesini kullanmaktan özenle kaçınıyorlar. Eğer güçleri yetse, laik yazarlar İslâm kelimesini sözlüklerden dahi silecekler. Şimdi bu düşünce sahiplerine meyledenlere sormak lazım:

-İlk olarak Allah, vahiy, ahiret gibi konularda yeriniz neresidir?

-İkinci olarak Peygamber’in (s.a.v.) nübüvveti ve ona gelen vahiy hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Kur’an Allah’ın kitabı mı?

 Tek cümleyle;

-Siz Müslüman mısınız?

-Müslüman’ın kardeşine hitap ettiği gibi size hitap edebilir miyiz?

Yine onlara:

-Siz Müslüman mısınız? İslam’ın lehinde mi aleyhinde misiniz? İslam’la mı yoksa zıddıyla mı berabersiniz?

Evet, bu sorulara büyük bir ihtimalle şöyle cevap verecekler:

-Biz Müslüman’ız, ancak bizim İslam’ımız yenilikçi/modern, sizinki taklidi. On dört asır öncesinin eskimiş kanunları.

-Bizim İslâm’ımız çağdaş, sizinki eski. Bizim İslâm’ımız ilerici, hareketli, sizinki donuk ve sabit.

 Biz bu anlayış sahiplerini gerçek İslâm’a çağırıyoruz ve diyoruz ki sizin bu düşünceleriniz İslâm değildir. Sömürgecilerin İslâm elbisesi giydirdikleri bambaşka fikirlerdir.”

Ömer Hayyam bu durumu çok güzel tasvir etmiş:

“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an;

Bir helaldir işimiz, bir haram.

Şu yarım yamalak dünyada,

Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman.” ”

 

 

Yorum yapın