‘Doğru Koca Nasıl Seçilir?’ adlı gösterisiyle milyonları güldüren Yasemin Sakallıoğlu, “Hiç kimse 25 yaşında olgunluğa ulaşamaz. Ben de 30’umdan sonra bambaşka biri oldum” diyerek ekledi: “Küçük Kara Balık hikâyesindeki gibi okyanusa ulaştım. Bankada çalışıyordum, küçük bir mahalleden çıktım. 28 yaşında konservatuvara başladım. Bana da ‘Okyanusta boğulursun’ dediler. İnsan hayatta kendine konum göndermeli. O zaman korkuya kapılmadan yolunu bulabiliyorsun. Kafamın içindeki ses bana hep doğruyu söylüyor”
İstanbul’un en kozmopolit yerlerinden Mısır Çarşısı’ndayız. Çok sıcak ve kalabalık olmadan alışverişimizi yapalım istiyoruz. Ancak hangi dükkânın önüne gitsek anında kuyruk oluşuyor. Herkes fotoğraf çektirebilmek için yolumuzu kesiyor, “Bu da benden olsun” deyip ikramda bulunuyor… Bu tatlı telaşı neden mi yaşıyoruz? Çünkü yanımda oyuncu ve komedyen Yasemin Sakallıoğlu var. Onu sosyal medyadan, diziden ve kapı baca yıkan gösterisinden tanıyanlar o kadar fazla ki… Hiç kimseyi kırmadan fotoğraf çektiriyor, herkesle muhabbet ediyor. Hatta bir teyzeyi burnunu sıkarak sevdi. Brezilyalı bir hayranıyla fotoğraf çektirdi, Afyon’dan gelen aile için onu görmek bayram sürprizi oldu. O kadar candan, o kadar içten ki. Kendisine bunca hayran kazandıran en büyük silahı samimiyeti… Çektiği videolarla tanınıp, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisiyle hayran kitlesini genişleten, ‘Doğru Koca Nasıl Seçilir’ adlı gösterisiyle milyonları güldüren Sakallıoğlu ile kariyerini, annesiyle ilişkisini ve Burak Yırtar ile evliliğini konuştuk.
Birlikte Mısır Çarşısı’nı gezerken kimseyi kırmadınız. Ünlü gibi davranmadınız…
Ünlü olduğunda başarıyı devam ettirebilmenin tek yolu, ünlü olduğunu unutarak yaşamak. O zaman o gerçeklikten hiç uzaklaşmıyorsun. Ünlülük seni belli bir kalıba sokuyor. Biraz uyumlanarak biraz dışında kalarak o dengeyi koruduğunda hayatını sağlıklı bir yolda idame ettirebiliyorsun. Ünlülüğün getirdiği güzel şeyler kadar maalesef zorlayıcı kısımları da var.
Siz hangi kısımları daha sık yaşıyorsunuz?
Ben güzel kısımlarını çok yaşıyorum. Dünyada ne kadar doğal insan varsa hepsini birebir görüyorum. O gerçeklikten kopmuyorum. Çünkü sosyal medyaya baktığında, artık hiçbirimiz hayatımızı tam yansıtmıyoruz. Anadolu turnelerini çok seviyorum. O doğallığın içindeyim. Kaldı ki ailem başlı başına doğal bir aile. Onlarla da çok iç içe bir ilişkim olduğu için onlar beni hiçbir zaman ünlü olarak görmüyor.
Bir şey değişmedi mi ailenizle ilişkinizde?
Değişmedi, sadece ailemin daha iyi şartlarda yaşamasına destek oluyorum. 4 yeğenim var. Psikoloğuma onlara çok yardımcı olmak istediğimi söylediğimde, ‘Size kim yardım etmişti?’ diye sordu bana. Hakikaten hiç kimse etmemişti. Tüm icatlar ihtiyaçtan doğar. O yeğenlerimin de bir şeylere ihtiyaç duymasını istiyorum. Yine alışverişe çıkarıyorum ama aşırıya kaçırıyorlarsa ambargoyu koyuyorum. Benim mesleğim de tehlikeli bir meslek. Yarın ne olacağımız belli değil. O yüzden onların rahata alışmasını istemem.
‘KENDİMDEN BEKLENTİM YÜKSEK’
Psikoloğa niye ihtiyaç duydunuz?
Seni herkes, her şey ilgilendirdiğinde, tek başına bir bedenin içinde bütün dünyayı taşıyamıyorsun. Bunu aktaracağın, bazen fikir danışacağın bir mentöre ihtiyaç duyuyorsun. O yüzden 1.5 senedir gidiyorum. Her terapi bir ders benim için. Kendimi öğreniyorum. Artık daha iyi karakterler yazmaya başladım. İletişimim kuvvetlendi. Bazı şeyleri kişisel algılamamaya başlıyorsun. Bir söz var çok seviyorum. Kimse bana karşı değil, herkes kendinden yana diye. Bunu fark ettiğinde ona hak veriyorsun.
Hep kendinizle barışık biri miydiniz?
Yok hayır. Ben hiç kimsenin 25 yaşında bu olgunluğa erişeceğini düşünmüyorum. Herkesin aklı başına 30’dan sonra gelir derlerdi inanmazdım. Ben de 30’dan sonra bambaşka bir insan oldum.
Ne oldu mesela?
Bir kere 28 yaşında konservatuvara başladım. O küçük mahalleden çıktım. Bankada çalışıyordum ve çok az arkadaşım vardı. Küçük Kara Balık hikâyesindeki gibi okyanusa ulaştım.
“Okyanusta boğulursun” diyen olmadı mı?
Olmaz mı, dediler. İnsan hayatta kendine konum göndermeli. O zaman o okyanusta korkuya kapılmadan kendi yolunu bulabiliyorsun. Ne beni çok övenle kendimi iyi hissediyorum, ne beni çok yerenle kendimi yetersiz. Kafamın içinde önceden duyamadığım bir ses duyuyorum, o bana doğruyu söylüyor.
Bu noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz? İlk hedeflediğiniz yer burası mıydı?
Hayır, belediye tiyatrosuydu. Ama hayatım boyunca hiçbir şey bana yeterli olmadı. Bankada sigorta satıyordum, en iyi satışçı olmak istiyordum. 18 yaşında mağazada çalıştım. Beni en iyi satış elemanı seçtiler. Bir şey var içimde. Sanki onun iyisini yapmazsam bir şeyler yolunda gitmeyecekmiş gibi. Belki bu da onay bağımlılığı. İyi bir şey yapmadığımda kendimi kötü hissedebiliyorsam içimdeki potansiyeli bildiğimden… O yüzden kimsenin kötü yorumu benim kendime yaptığım yorum kadar beni üzemiyor. Çünkü kendimden beklentim çok yüksek.
Gösterinizde çıtayı her defasında yukarı taşıdınız. Bundan sonraki hedefiniz nedir?
En büyük arzum gösteriyi Beşiktaş’taki stadyumda yapabilmek. Ben bu gösterinin finalini orada yapmak istiyorum.
Bu noktaya gelmenizde annenizin çok büyük katkısı var diye düşünüyorum…
Evet. Bana hep “Evlen” derdi. Geçen gün yeğenime “Halan gibi karizmanı oturt ondan sonra evlen” dedi. Annem gibi bir kadından böyle bir cümlenin çıkması mümkün değil. İlk defa annemin benim 30’larımda evlenmemi yeğenime örnek gösterdiğini gördüm. Ben yıllarca anneme bir kızın evlenmeden de ayakları üzerinde durabileceğini anlattım, ona bugüne kadar görmediği bir kadın profili gösterdim.
Evlendiğinizde kaç yaşındaydınız?
Ben 32 yaşında evlendim. Sadece anneme göre değil, toplum normlarına göre de geç evlenmişim. “30 yaşına kadar evlenmemiş herkes ilk boşanmasından kurtulmuş demektir” diye bir laf var. Ben bu süreçte o kadar evlilik gözlemledim ki… Bugün annem yeğenlerime beni örnek gösteriyorsa bir şeyleri başarmışım demektir.
İNSAN DERDİYLE GÜZELLEŞİR
Bu güçlü kadın imajı eve, evliliğe nasıl yansıyor?
Eşim çok müdahalecidir. Onun yeni fikirleri bana başka fikirler açıyor, besliyor beni. Eleştirdikçe daha iyisini yapma mecburiyetine sokuyor beni, bu da çok iyi bir şey. Çünkü o da beni şahanesin diye pohpohlasaydı ben kendimi geliştiremeyebilirdim.
Nasıl başladı ilişkiniz?
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da tanıştık. İlişkide 6, evlilikte 3. yılımız. Burak beni tanıdığında ben bu kadar ünlü değildim, biz birlikte büyüdük. Bunun tüm zorluğunu, yükünü de beraber çektik.
Anne olmakla ilgili bir düşünceniz, bu konuda üzerinizde baskı var mı?
Bu baskı hep var. Sadece ailelerde değil izleyicilerimizde de var. Herkes bana senden çok iyi anne olur diyor. Biz de istiyoruz, kısmet. Lise yıllığıma baktığımda, bütün arkadaşlarım anaç biri olduğumu yazmış. Kendi ihtiyaç duyduğum her şeyi başkalarına vermişim. Kimseyle normal bir arkadaşlık yaşamıyorum. Sanki karşımdakinin bütün dertleri beni ilgilendiriyormuş gibi anne şefkatiyle yaklaşıyorum. Ve kendimi çekici buluyorum. Çünkü insan derdiyle güzelleşiyor.
Gösterinizin adı ‘Doğru Koca Nasıl Seçilir?’ Siz doğru kocayı seçebildiğinizi düşünüyor musunuz?
Ben yanında değişebildiğim ve değişmesine de engel olmadığım biriyle evliyim. O yüzden bana göre seçimimiz doğru… (Gülüyor)
KOMEDYEN OLDUĞUMU MUTFAK UNUTTURUYOR
Yasemin Hanım bayramları nasıl yaşıyorsunuz?
Bayramı tatil olarak görenlerden değiliz. Eski bayramlar hâlâ var. Biz geldiğimiz yeri unutmuyoruz. Ailelerimize gidiyoruz. Büyüklerimizin ellerini öpüyoruz. Kalabalık sofralarda buluşuyoruz. Umarım bu bayram da kimsenin etini dolapta bekletmediği ihtiyaç sahiplerine verdiği güzel bir bayram olur.
Sofralar nasıl olur, neler yaparsınız?
Yapıp götürmeyi çok severim. Burakların ailesi etçi, biz sebzeciyiz. Ben hamur işini güzel yaparım. O yüzden bizde muhakkak kavurma ve börek olur. Kayınvalidem içli köfteyi güzel yapar. Geçen bayram baklava açtım, çok beğenmişlerdi. Böreklerim de güzel olur. Mutfak içimdeki domestik kadını çok besliyor. Mutfağa girdiğimde komedyen olduğumu da ünlü olduğumu da unutuyorum. Mutfak sıfırlanmak demek.
Alışveriş yapmayı sever misiniz?
Eşim Burak benden daha çok sever. Genelde o yapar. 40 saat düşünür. İnce eleyip sık düşünür.
‘BAŞARI ÇOK TEHLİKELİ SIFIRLANMAYI SEVİYORUM’
“Herkesin birbirine benzediği dünyada, sokaktaki kızların “Yasemin abla senin gibi olmak istiyorum” dediklerini duyunca başardığımı hissediyorum. Emekle bir yere gelmenin, travmaları komediye dönüştürebilmenin simgesi kabul ediyorum kendimi. Biri “Hastalığı seninle atlattım” diyor, diğeri “Babam kemoterapide bir sana gülüyordu.” Bunları neyle satın alabilirim. Ama başarılı hissetmeyi tercih etmiyorum. O tehlikeli. Sıfırlanmayı seviyorum. Harbiye’ye çıktığımda “Ne olacak?” diyorlardı. 60 yaşında belgeseli çekilecek Yasemin Sakallıoğlu’na arşiv oluşturuyorum. “