12 Eylül döneminde tutuklanan İbrahim Aydın, cezaevindeyken Muazzez İlmiye Çığ’ın kurucusu olduğu HZİ Nöropsikiyatri Vakfı’nın kendisi üzerinde yaptığı deneyleri anlattı.
Birgün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydın, Muazzez İlmiye Çığ’ın vefatının ardından tekrar gündeme gelen HZİ Nöropsikiyatri Vakfı yaptığı deneyleri anlattı.
Çığ’ın kurucusu olduğu vakıf, kardeşi Turan İtil’in 12 Eylül darbesi sonrası Erzurum 3 No’lu Askeri Cezaevi’nde siyasi tutuklular üzerinde yaptığı ilaç deneyleriyle biliniyordu.
“Komünistleri tedavi etmek için…”
“Saymıştım, 52 tane iğne vurmuşlardı bana” diyen Aydın, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Cezaevindeki direnişler çok ilginçti aslında, kısaca bahsetmekten geçmeyeyim. Dava açıldıktan sonra bir dönem yumuşadı, çünkü mahkemelerde bunu dile getirirdik, suç duyurusunda bulunurduk. ‘Cezaevinde işkence var, bu koşulda savunma yapamıyoruz, mahkemelere gelemiyoruz’ diye şiddetli itirazlarımız olurdu. Bundan hareketle biraz daha yumuşatırlardı işin doğrusu uygulamaları. Biraz daha rahat koşullarda yaşamak isterdik ancak belirli dönem sonra bu hızla değişti. Özellikle tek tip elbise dayatması içerisine girdiler. Tek tip elbise dayatması, teslim almanın aslında şahikası. İnsanları topyekun teslim almanın bir aracı haline dönüştürmeye çalıştılar.
“Bir ara iç çamaşırlarla mahkemeye çıkarmaya çalıştılar”
Biz başlangıç itibariyle bunu topyekûn reddettik, giymedik. Bir ara iç çamaşırlarla mahkemeye çıkarmaya çalıştılar. Mahkeme tabii ki öyle koşullarda mahkeme yapmayı reddetti ve dolayısıyla bizi tekrar cezaevine gönderdiler. Uzun zaman özellikle Erzurum -30, 35’leri görür soğuk. O koşullarda, tesadüfen kışa da gelmişti, tek tip elbise giymemek için direnmeye çalıştık. Bizi hücrelere atarlardı bunun için. İşte direndiğimiz, giymediğimiz için. Özel hücreler yapmışlardı. Bir insanın çömelerek durabildiği tarzda hücrelerdi bunlar, çok özel hücrelerdi. İçine su doldururlardı, hatta su buz tutardı.
“Hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar”
Zaman zaman üzerinde elbise olmadan sadece küçük bir battaniye vererek hücrelere atarlardı bizi. Ona karşı uzun bir direniş sürdü. Tabii bu arada şöyle bir şey de oldu onu atlamadan geçmeyeyim. Bize bir ara bir özellikle hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar. Yani ne olduğunu bilmediğimiz tarzda böyle bir anda işte 5 enjektörün, 6 enjektörün doldurulup iğne vurulduğu olaylar olmaya başladı. Hücreye giden arkadaşların hemen hemen hepsine aşağı yukarı bu uygulamayı yapmaya başladılar. Hücreye giriyorsun 1 hafta sonra çıkıyorsun, girerken atıyorum 10 tane iğne yiyorsun çıkarken bir 10 tane daha iğne yiyorsun. Sonra 1 hafta sonra bir daha gidiyorsun yine o iğneyi vuruluyorsun.
“Saymıştım, 52 tane iğne vurmuşlardı bana”
Öyle bir yoğun bir iğne vurma furyası başladı. Bir yandan da bizi havalandırmaya çıktığımız zaman bizi kulelerden gözleyen, hiç tanımadığımız tipler ortaya çıkmaya başladı. Birkaç ay sürdü bu uygulama. Saymıştım, 52 tane iğne vurmuşlardı bana. Sonra herhangi bir etkisi olmadı. Herhangi bir şey hissetmedim. Daha sonra bunun ne olduğunu araştırdık, öğrendik.
“Hücreye giden, tek tip elbise giymeyen, hücreye giden hemen hemen herkes o iğnelerden yedi”
Siyasi mahkumlar üzerinde yapılan bir deney. Özellikle Amerikan menşeli işte ‘Komünizm bir hastalıktır, dolayısıyla hastalık pekala tedavi edilebilir’ diye başlayan bir proje bu. Türkiye’de Turan İtil yürütüyor bu projeyi, komünistleri tedavi etmek için. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Sanırım zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki, komünist düşünce tedavi olmuyormuş. O dönemde direniş içerisinde olan, dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen, hücreye giden hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”