Salih Tuna, sosyal medyada Seyyid Kutub’a yönelik eleştirileri değerlendirdi. Tuna, Kutub’un eserlerinin radikal bulunarak reddedilmesine tepki gösterdi. Kutub’un eserlerinin İslam dünyasında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Tuna, bu eleştirilerin temelsiz olduğunu ifade etti. Tuna, Kutub’un ilmi birikimi ve inancını savunan bir düşünür olduğunu vurguladı. İşte Salih Tuna’nın Sabah gazetesindeki yazısı:
“Sosyal medyada geçen gün bir ‘mollaya’ denk geldim; yana yakıla “Sakın ola Seyyid Kutub okumayın, çok zararlı…” diyordu.
Yaşı da oldukça gençti. Prof. Seyyid Kutub’un hapishanede yattığı yıllara denk nerdesye!
“Tekfircilik” ve “tağut” kavramı üzerinden şehid Kutub’u nasıl “sakıncalı” ilan ediyor, şaşarsınız. Bütün kitaplarını yaksak anca rahat edecek gibi.
Yanlış anlaşılmasın, tekfirciliğe de entegrizme de alabildiğine karşıyım.
Lakin bunlar ve bunlar gibiler çok enteresan. Hem mezhep imamımız İmam-ı Azam’ın “Ehli kıble tekfir edilemez” hükmünü terennüm ederler, hem de sabah akşam namaz kılsalar da beğenmedikleri tüm mezheplere mensup olanları şappadak tekfir ederler. Sonra da “Allah’ın dinini iplemeyen devletleri” tekfir eden Kutub’u “tekfirci” addedip beğenmezler.
Neden mi? Çünkü kendileri alim/allame, Kutub “düşünür” sadece.
Tamam, Prof. Kutub’un kimi görüşleri tartışmalıdır. Mensubu olduğu Müslüman Kardeşler’in içinde de tartışılmıştır zaten.
Topyekûn okumayın demek de ne oluyor. Kur’an’da Edebi Tasvir, Kur’an’da Kıyamet Sahneleri ve İslam’da Sosyal Adalet eserleri hâlâ aşılmış değildir.
Prof. Kutub’un daha çok tefsiri üzerinden lagaluga ediliyor. Fî Zılâli’l-Kur’ân her şeyden evvel “Kuran ne diyor?” sorusundan ziyade, “Kur’an bize ne diyor?” sorusuna Kur’an ışığında/gölgesinde cevap aramaktan ibarettir. Kur’an-ı belirli bir tarihe ve çevreye mahsus şekilde yorumlayan “De facto” tarihselcilikler, “Kur’an bize ne diyor?” sorusunu ıskalamakta “ilmi derinlik” vehmetmişlerdir.
Arap dili ve edebiyatına hatırı sayılır eserler verecek kadar Arapçaya vakıf, inançları uğruna boynunu ipe verecek kadar dirayetli olan şehidimiz Kutub’u ilmi bakımdan yetersiz gören “Molla Kasımlar makulesinin” Mevdudi üzerinden tartışmaya cesaretleri yok mu? Seyyid Kutup ondan farklı ne söylemiş ki?
İmdi, soralım: Prof. Kutub geçmiş “alim silsilesine” tastamam mukallit olmadığı, yani “düşünce memuru” olmadığı için mi “alim” mertebesinden dışlanıyor?
Seyyid Kutub dünyanın kaç bucak olduğunu hakkıyla bilen adamdı; Filistin Davamız’ı açın okuyun; Batı’nın tavrını-vicdanını 70 yıl öncesinden tastamam resmettiğini görürsünüz.
Adı lazım değil merhum bir alimimize, “Hocam at yarışları haram mıdır?” diye sorulunca “Helaldir…” demişti. “Ama hocam kumar oynuyorlar” diye tavzih edilince de “Zinhar haramdır…” karşılığını vermişti.
Demem o ki, ne insanlar var, dünyadan haberi yok ama tefsir yazmışlar. Onlara tek laf eden yok. Neden peki? Bilumum kassaslar gibi eskilerden çok iyi “hikayeler” naklettikleri için mi?
Kassas dedim de aklıma geldi…Ali Bulaç yakın zamanda kaleme aldığı bir makalesinde, mezkur kavram için çok yanlış hedef seçerek şöyle demişti: “İslamcılık adına konuşan şairlerin ve retorik sahiplerinin durumu, Emevi ve Abbasiler dönemindeki kassaslara benzedi. Kassaslar da bilgiye, fikre, kelama, felsefeye dayalı olmayan boş hikayeler anlatırlardı ve insanları toplarlardı. Türkiye’deki bu İslamcı dediğimiz şairler, deneme yazarları, romancılar filan vesaire de bu işi görmeye başladılar…”
Kimmiş bu şairler, deneme yazarlar, romancılar. Şair dersek Necip Fazıl’dan Cahit Zarifoğlu’na Sezai Karakoç’tan İsmet Özel’e çok var. Romancı dediği kim? Rasim abi (Gül Yetiştiren Adam sanılanın aksine roman değil uzun bir hikayedir) desek değil; Mustafa Miyasoğlu da olamayacağına göre, kim? Deneme yazarı dediği kim peki? Nuri Pakdil mi, Atasoy Müftüoğlu mu, Nurettin Topçu mu?
Bir başka yazısında anlaşılıyor ki kassas dediği şairlerinden biri İsmet Özel’miş. Bir de eski Maocu diyor ki, hayır, Maocu değildi; Marksist-Leninist çizgideki TİP ile iltisaklıydı.
Ali Bulaç’tan bir nesli mahveden, kendisinin de içerde yatmasına neden olan Fetullah Gülen ve örgütü hakkında (gelecek nesilleri benzerlerine karşı uyaracak mahiyette) bir risale yazacağına o kalkmış onurlu / klas duruş ustası mütefekkir ve şair İsmet Özel’e laf çakıyor!
İsmet Özel te 2012’de, yani, alimlerimizin bile “Necat meselesi” etrafında “Dinler arası diyaloga” yeşil ışık yaktığı dönemde, “Fethullah Gülen Türkiye’ye dönse de, dönmese de (dönemese de) vaftiz olmayacağım…” diyen adamdır.”