Türkiye gazetesi yazarı Rahim Er, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ifadesinin yerine “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” denmesi gerektiğini söyledi. Er, bu isim değişikliğinin bağımsızlık ve gurur göstergesi olarak önemini vurguladı. Tarihsel bağlamda Kıbrıs’ın Osmanlı’dan bu yana Türk egemenliğinin sembolü olduğunu belirten Er, Kıbrıs’ın Akdeniz’deki stratejik önemine dikkat çekti. Rahim Er, şunları kaydetti:
“Biz, oldum olası “KKTC” denmesine karşıyız. Bu isimde bir ürkeklik, bir çekingenlik görüyoruz. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” diyeceğimize, hakkımıza olduğu için göğsümüzü gere gere KTC-Kıbrıs Türk Cumhuriyeti demeliyiz…
Kıbrıs’ı, ordumuz, II. Selim Han zamanında Lala Mustafa Paşa komutasındaki 60 bin kişilik kuvvetle 1 Ağustos 1571’de Venediklilerden fethettik. Bu fetihte şehîdler verdiğimiz gibi 1974’teki Müdafaamızda da şehîdler verdik. Lala Mustafa Paşa adayı teslim aldığında burada pek az Rum vardı. Zira Venedikliler, Katolik mezhebindendir. Rumlar, Ortodoks oldukları için onlara rahat vermiyorlardı. Bizim, birlikte yaşadığımız her insan unsuru gibi Rum azınlığa da dîn ve hayata dair her hürriyeti tanımamızla Rum değişik bölgelerden adaya taşınmaya başlayarak zamanla çoğaldılar. Kıbrıs, daha evvel Hazreti Osman’ın Hilafetinden başlayarak İslâm orduları tarafından alınmak istenmiş, şehidler verilmiştir. Larnaka’daki Hala Sultan Türbesi, o günlerin hâtırasıdır.
Osmanlı Ordusu, Kıbrıs’ı fethettikten sonra Karaman’dan buraya nüfus nakli yaptık. Kırım ve ardından ’93 Harpleri sebebiyle Kıbrıs’ı devlet zor şartlardayken Abdülhamid Han zamanında mülkiyeti bizde kalmak üzere Birleşik Krallık’a kiraya verdik. Maksat, Moskof tasallutuna karşı İngiliz, desteği almaktı. Akdedilen Kıbrıs Mukavelesine göre Londra’nın ödeyeceği kira bedeli 92.799 Sterlindi. Çarlık Rusya’sı, işgal ettiği Batum, Kars ve Ardahan’dan çekilirse, İngiltere de Kıbrıs’tan gidecekti. Bu sözleşme, Türkiye’nin Sovyet tehdidine karşılık 1952’de NATO’ya girmesi gibiydi. Ne var ki ileride Rusya bahse konu yerleri boşaltmasına rağmen Londra aksini yapacaktır. Birleşik Krallık yahut daha anlaşılır bir sözle İngiltere, Kıbrıs adasında yazılı akidle kiracı olmasına rağmen hukuku hiçe sayarak I. Cihan Harbi’nin herc-ü mercinden istifadeyle 1914’te de facto/emrivakiyle adayı topraklarına kattığını ilân etti. Böylece kiracıyken işgalci bir zorba oldu. Kıbrıs’ın İngiliz işgaline uğraması üzerine Türkler, buradan Anadolu’ya, İngiltere’ye vs. göçtükleri için asırlar sonra bu defa onlar ekalliyet/azınlık vaziyetine düştüler.
İngiliz’in oldubittiyle yaptığı işgal, hâlen de tartışılan Lozan Muahedenamesiyle 1923’te Ankara Hükûmeti tarafından kabul edildi. Kiracılıktan işgalciliğe düşen taraf, mal sahibi olmuştu. Londra, bir zaman sonra adayı, Rumlara bıraktı. Fakat iki üssünü orada tuttu. O üsler şimdi de mevcuttur.
1959’da Türkiye’nin şehir meydanlarındaki Kıbrıs Mitinglerinde siyah önlüklü, beyaz yakalı ilk mektep çocukları “Ya taksim ya ölüm!.. Kıbrıs bizimdir, bizim kalacak!!!” diye hançereleri paralanırcasına bağırıyorlardı. 1960’ta Türklerden ve Rumlardan meydana gelen iki cemaatli Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Lakin; EOKA Rum terör militanları, silahlı taşkınlıklar yaparak Müslüman Türk nüfusu kaçırtıp adayı hiç alâkasız bir yere, Yunanistan’a bağlamaya çalıştılar. Böylece işlenen katliam ve soykırıma yakın vahşet yüzünden TSK 20 Temmuz 1974’te vaziyete müdahale etti.
Değişik idari safhalardan sonra 15 Kasım 1983 Tarihinde Kıbrıs Millî Meclisinin kararıyla KKTC kuruldu. Karar, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından bütün dünyaya ilân edildi. Asla ıskalanmamalı ki bu ilânda esas alınan, Rum-Türk Federasyonuydu. Âdil bir federe devlet fikrinin gerçekleşmesi için çeyrek asra yakın yüzlerce toplantı oldu. Binlerce beyânat verildiği hâlde hiçbir mesafe kaydedilemedi. Bunun üzerine Ankara ve Lefkoşa, tam bağımsızlık kararı aldı ve federasyon fikri, kesinkes zihinlerden ve gündemden çıkarıldı.
En az 10 yıldır durum budur.
En az 10 yıldır münhasıran; yalnızca ve yalnızca, tam bağımsız bir Türk Kıbrıs Devleti esas alındığına göre isimden başlayarak varsa başka sakillikleri de tashih edip KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ismini teyid ve tescil etmeliyiz. Bu karar, hem TBMM’de ve hem de Kıbrıs Cumhuriyet Meclisi’nde kabul edilmelidir.
İleride genişçe işlemek üzere şimdilik bir cümle hâlinde şunu da söyleyebiliriz:
-Kıbrıs Türk idaresi, bir yerle federasyon yapacaksa muhatabın, adı Güney Kıbrıs değil, Filistin olabilir. Müslüman Türkler, 1571’den itibaren geçen 352 sene içinde Kıbrıs adasının tamamında yüzlerce vakıf kurmuşlardır. Kıbrıs, kuzeyi ve güneyi ile Vakıf malıdır. Vakıf, hükmî şahsiyettir, tüzel kişiliktir. Bir yabancı kuvvetin de facto ile oldubittiyle vakıf mülküne el koyması gayrı hukukî, gayrı ahlâkî ve gayrı mümkündür. Bu itibarla Kıbrıs’ın güneyindeki Rum yapılanmasının Suriye’nin kuzeyindeki terör yapılanmasından farkı yoktur. Güneydeki idare devlet değildir, işgalcidir. Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK terör örgütüne istediği şekli vermek isteyen müstemlekeci sömürgeci emperyalist dünya, bunu yaptığında İsrail-Teröristan-Güney Kıbrıs Federasyonuna yönelecektir. Onun için Kıbrıs Türk Cumhuriyeti-Filistin Federasyonu teklifini dikkatlere getirdik.
Kıbrıs, Akdeniz’in kilididir. Burada hiç insan yaşamasa da bizim için ehemmiyetlidir. Kerkük-Musul-Kıbrıs-Rodos-Girit hattı istiklalimizin güneydeki tabiî hudududur. Bu hat, Anadolu’yu tehdit eder biçimde denizin üstü altı, Kıbrıs ve adalarla teknolojik canavarlıklarla aleyhimize olarak sürekli şekilde takviye edilmektedir.
Dudağımızda bir cümle daha var:
Vakti geldiğinde, gerek duyduklarında az evvel Kıbrıs adasındaki varlığından söz ettiğimiz iki İngiliz üssü de devlet olarak ilân edilir…
Tehlike böylesine büyüktür.
Bu tehlike varken sosyal ve gündelik çarpıklıklarla devletin, dikkati sanki ustalıkla başka taraflara çekilmekte.
2071 Kızılelma yolunda KTC’nin 41. Yaşını kutluyoruz.
Nice şeref dolu senelere.”