İşte Ömer Faruk Uysal’ın kaleme aldığı o yazı;
Tek adamlar pek sevilmez, onlardan korkulur. İktidara demokrasi dışı yöntemlerle gelirler veya demokrasi dışı yöntemler ile iktidarda kalırlar. Millet onlardan kurtulmak ister. İnsan hakları ve özgürlüklerini kısıtlarlar, halk üzerinde ağır bir baskı kurarlar! Resmî bir ideoloji dayatırlar, herkes o ideolojiye inanmak ve öylece davranmak zorundadır. Aksi inanç ve davranışlar çok ağır bir şekilde cezalandırılır. Demokrasinin olmazsa olmazı serbest seçimler yaptırmazlar. Kazara yaptırsalar, mutlaka kaybederler! Şimdi soru şu; Türkiye’de bu tanıma hangi yüce tek adam, ulu önde, uyuyor? Fakat tek adamcılar çarpıtarak, kimleri ve bugün kimi tek adamlıkla suçluyor?
Kuzey Kore gibi sosyalist diktatörlüklerde ise, tek adamın cenazesinde hüngür hüngür ağlamak, tüm erkeklerin yaşayan tek adamın saç modeli gibi saçını kestirmek ve tek adamın büyük kurtarıcı olduğuna, hatta ölümsüz olduğuna inanmak mecburidir. Tek adamın resim, heykel ve sözleri, tüm resmî daire ve kamusal alanlarda, tüm okul ve işyerlerinde, meydanlarda, spor salonu ve statlarda bulunur ve aşırı saygı gösterilir. Namazın kıyam hareketine benzer bir tarzda ayakta durarak, kıpırdamadan ve olabildiğince de hüzünlenerek tazim ve saygı duruşunda bulunulur. Ki tazim, tesbih ve şükür namazın üç manasını teşkil eder! Tek adama minnet ve şükran da duyulmalı ve daima anılmalı, yani tesbih edilmelidir. Zira o birileri için Tanrı veya yarı Tanrı’dır!
Türkiye özeline baktığımızda, Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan için de diktatör, tek adam, otokrat, ithamı yapılmıştır! Demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini sağlamak için bu liderler ve hükümetleri, her bir şekilde mutlaka düşürülmelidirler!
Halbuki bu liderlerin yukarıdaki kıstas ve tanımlara hiçte uymadığı izahtan varestedir. Bu tanımlara uyan liderler, başta, ebedi şef Atatürk, milli şef İnönü, darbeci general Evren gibi şeflerdir. Şeflik, genel başkan, lider, Cumhurbaşkanından öte, yüce, kutsal, bir isimlendirmedir! Mesela Musollini, Hitler de birer şeftir ve şef kelimesi yerli ve milli değil, Fransızcadan ithaldir.
Türkiye ve Mustafa Kemal açısından bize özgü özel bir durum sözkonusudur. Anayasa ve kanunlar, tüm eğitim mevzuatı, TBMM, asker, bütün mesleklerin yeminleri, geçmişte ilkokul andı vs vs herkesin Kemalizm ve partisine sadakate mecbur bırakıldığını görmekteyiz! Atatürk ve partisi CHP’ye, demokratik seçimlerden bağımsız olarak ebedi bir iktidar tasarlandığı aşikardır! Anaokulundan üniversiteye kadar tüm eğitimin yasal ve fiili olarak koyu bir Kemalist endoktrinasyona dayandığı gün gibi ortadadır.
Anayasanın henüz başlangıç kısmında Atatürk “ölümsüz lider”, “eşsiz kahraman” olarak vasıflandırılır. Lider ölümsüz ve eşsiz olunca da, onun tapulu arsasına başka görüşten bir iktidar kurulamaz tabiki! Anayasa, Kemalizm dışında hiçbir görüşün hukuki koruma göremeyeceğini de girişinde hükme bağlanmıştır. Tek adam, tek parti, tek ideoloji, dışında bir fikriyat mümkün değildir!
Tek adamı aşmak için, anayasa, tüm eğitim ve sair mevzuatı, tüm yemin metinleri, değişmeli. Heykel, büst ve resimler kaldırılmalı. Herşeyden önce zihniyet değişmeli. “ Mustafa Kemal’in askerleriyiz” gibi militarist, otokrat; “Türkiye laiktir laik kalacak” gibi, rövanşist, statükocu, tutucu sloganları hiç olmazsa baro toplantılarındaki 70’lik avukatlar atmamalı!
Fidel Castronun söylediği, Sözcü gazetesinin büyük bir sevinç ve gururla manşet yaptığı; “Öldükten sonra ülkesini yöneten tek lider, Atatürk “ ülkeyi yönetmeyi bırakmalıdır. O zaten yönetmiyor, yönetemezde. Onun arkasınına saklanarak vesayet üretenler, Atatürk adına yönetmeye kalkanlar bertaraf edilmelidir!