Faşizmin propaganda makinesi hâlâ yaşıyor! Gerçek mi, yalan mı?

 

Ali Saydam, faşist propaganda taktiklerinin günümüzde de bazı ülkelerde etkisini sürdürdüğünü yazdı. Saydam, iletişimde kaynağın gönderdiği mesajın doğru algılanmasının önemini vurguladı. Alman Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in “Gerçeği ben belirlerim” yaklaşımına dikkat çeken Yeni Şafak gazetesi yazarı, bu yöntemin faşizmin çöküşüne yol açtığını belirtti. Ali Saydam, devlet aklının millet iradesine uygun hareket etmesi gerektiğini kaydettiği yazısında şunları dile getirdi:

“Şu sıra elden ele dolaşan ve çok tartışılan bir film var; “Führer und Verführer”… Bazı platformlarda “Goebbels and the Führer” adıyla yer alan filmin İngilizcesi “Führer and Seducer”…

Yani Türkçesiyle “Önder ve Baştan Çıkaran”…

Film, daha ilk karede büyük bir iddiayla başlıyor; “Bu film, asla gösterilmemiş olanı göstermektedir… Diyaloglar, araştırmalara ve doğrudan alıntılara dayanmaktadır…”

Filmin ilk sahnesinde 20 Mart 1945 gününe gidiyoruz. III. Reich Propaganda Bakanı Joseph Goebbels ve eşi Magda projeksiyondan gösterilen bir haber filmini izlemektedirler. Görüntülerde Hitler, sıraya dizilmiş, kendisini bekleyen ve Alman gençliğini temsilen seçilmiş 20 çocukla tek tek ilgilenir. Bu çocuklar “Almanya’nın savunmasında” üstün başarılar gösterdikleri için “Iron Cross” (Demir Haç) ile ödüllendirilmişlerdir.

Bir planda ellerini arkasında bağlamış Hitler’in sol elinin Parkinson hastası gibi titrediği görülür.

Goebbels o anda haykırır: “Dur!” Sonra devam eder: “Führer titremez!” Eşi Magda da ona katılır: “Felaket” …

Goebbels, “Alman halkı bunu asla görmemeli” der.

Filmi gösteren subay Naumann “Korkunç ama gerçek bu; Hitler artık eskisi gibi değil” diye yanıtlar.

Goebbels o anda parlar: “Neyin gerçek olduğuna ben karar veririm! Ve Alman halkının yararına olan neyse, gerçek de odur!”

Faşizmin iletişim dehası olarak kabul edilen Goebbels’in bu diyaloğu; hakikat ile gerçekliğin iletişim alanında rastlanan temel çelişkisine gönderme yapan en önemli örneklerden biridir.

Dünyada pek çok fikir, ürün ve hizmet markası, hedef kitlenin mevcut ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda oluşturulmuyor; tam tersine, hedef kitlenin o ürün ya da fikre duyması gereken ihtiyaç, reel politik bir yaklaşımla yukarıdan aşağıya kuruluyorsa (bkz. meşhur gazlı içecekler), bunun kaynaklandığı ‘meşru zemin’, yani Goebbels’in yukarıdaki tarihi ifadesi, vahşi kapitalizmin egemen olduğu ortamlarda karşılığını bulmaktadır.

Gelin görün ki; geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi; ‘devlet aklı’, iletişim teknikleri ve kuramlarıyla donatılarak ‘millet aklı’ hâline getirilmezse, sonuç hüsran olabilir. Nazileri hüsrana uğratan da zaten buydu. Millet iradesini, belli bir noktadan sonra yok saymaları, Goebbels’in halk iradesinden kopuk bir aklı dayatma çabası onların ve III. İmparatorluk’un sonunu getirdi.

Şu sıra hem entelijansiya hem de ülke çıkarlarıyla ilgilenen halk geneli, “Devlet aklıdır, bir bildikleri vardır. Bekleyelim de altını doldursunlar” minvalindeki akıl yürütmelerle olan biteni anlamaya çalışıyor.

İletişimin elifba’sı şudur: “Kaynağın gönderdiği mesajın alıcı tarafından anlaşılmasının sorumluluğu, alıcıda değil, kaynaktadır.” ”

 

 

 

Yorum yapın