İsrail’in Arz-ı Mev’ud dediği ülkeler hâlâ soykırıma sessiz! Ortadoğu’da kan uykusu

MUHAMMET KUTLU  ANKARA

Terör devleti İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de sürdürdüğü soykırımı Lübnan’a taşırken, bu ülke yöneticilerinin açık açık “vaat edilmiş topraklar” içinde gösterdiği Arap ülkeleri ısrarla sessizliğini sürdürüyor. Son olarak, İsrail’in faşist Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, tüm Filistin topraklarını ve Suriye’nin başkenti Şam da dahil olmak üzere komşu Arap topraklarını kapsayacak bir Yahudi devletinin kurulmasını savundu. Smotrich, “Yahudi öğretilerine göre İsrail’in sınırlarını Arap topraklarının derinliklerine doğru genişletmeyi umduğunu” söyledi. “Kudüs’ün geleceğinin Şam’a kadar genişlemek olduğu yazılıdır” diyen Smotrich, sunucunun “İsrail’ın sınırları deniz ve nehir arasında mı kalacak yoksa genişleyecek mi?” sorusuna Smotrich, “Kesinlikle genişleyecek ancak yavaş yavaş” cevabını verdi. Belgeselde Smotrich gibi İsrailli siyasetçilerin “vaat edilmiş topraklar” (Arz-ı Mevud) adı altında İsrail’in sınırlarının Ürdün, Lübnan, Mısır, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan topraklarını içerecek şekilde genişlemesi gerektiğine yönelik sözleri de yer aldı. İsrailli siyasetçi Avi Lipkin de, açıkça “4 bin yıllık kehanetler gerçek oluyor. Önünde sonunda sınırlarımızı Lübnan’dan Suudi Arabistan’a, Akdeniz’den Fırat’a genişletip Mekke, Medine ve Sina Dağı’nı alacağız” dedi. Arz-ı mevud sınırları içinde hedef alınan ülkelerin yöneticilerinin ise İsrail’e karşı tedbir almak bir yana, bir yılı aşkın süredir gerçekleştirdiği soykırıma bile tepki göstermemesi, adeta kan uykusuna yatması, terör devletini cesaretlendiriyor.

Mezhep çatışmasını her zaman İsrail körüklüyor

akit’e İsrail’in kendi topraklarına katmaya hazırlandığı ülkelerin sessizliğini yorumlayan Güvenlik Uzmanı Ersan Ergür, “İsrail uzun vadeli plan yapmakta ve bunu hayata geçirmekte son derece mahir. Hatırlarsanız daha 1897 yılında gerçekleştirilen 1. Siyonizm Kongresinde alınan kararlardan birisi 50 yıl sonra İsrail Devletinin kurulması, 100 yıl sonra da Büyük İsrail Devletinin kurulmasının ilanıdır. Bir diğer karar ise 100 yıl sonraki Büyük İsrail Devletinin kurulabilmesi için bölgede yer alan İslam ülkelerinin mezhep ve ırksal çatışmalara sevk edilerek birlik ve beraberlik içerisinde olmalarının önlenmesi noktasında alınan karardır. Bakınız 50 yıl sonra İsrail Devleti kuruldu. Şimdi sıra Büyük İsrail Devletinin kuruluşunda. Bunun için de mezhepsel ve ırksal çatışmalar ve anlaşmazlıklar körükleniyor. İran ile diğer İslam ülkeleri arasında Şii-Sünni çatışması teşvik edilmeye çalışılıyor. İsrail terör devletinin Büyük İsrail Devletinin kuruluşunu kolaylaştırmak için 1990’lı yıllarda yani 1. Siyonizm kongresinin 100’üncü yılına gelen tarihlerde bu idealin gerçekleşmesi için İran-Irak savaşı çıkarılmış, sonrasında ABD tarafından Irak işgal edilmişti. Hatta aynı tarihlerde 1980’li yıllarda PKK terör örgütü sahneye sürülmüştü. Akabinde Suriye’nin ABD tarafından işgali bu süreci hızlandırmak adına başlatılmıştı. Ancak Türkiye’nin 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası başlattığı harekatlar ile bu plan kısmen bozuldu. ABD bölgede PKK terör devletini kuramadı. Böylece İsrail’in bölgedeki güvenliği garanti altına alınamadı. Gördüğünüz gibi Türkiye’nin küçük bir dokunuşu bölgede çok büyük parçalanmanın önüne geçti. Ancak şunu net olarak vurgulamamız gerekiyor ki; Irak ve Suriye iç karışıklıklar ile mücadele ederken İsrail’e bu manada güçlü bir direnç gösteremez. Ekonomik ve askeri anlamda yeterli güce sahip değil. Türkiye zaten doğrudan hedefe konulmadığı için şimdilik bir adım atması pek olası görülmüyor. Ancak en yüksek perdeden uluslararası kamuoyunda ses getirici çıkışları oluyor. İsrail bu anlamda Türkiye’den çok rahatsız. Hatta uluslararası kamuoyunun İsrail karşıtlığına dönüşmesinin temelinde Türkiye’nin bu güçlü çıkışları olduğunu söyleyebiliriz. Suudi Arabistan’a gelince; tabi bu bölgede en etkili çıkış kendilerinden beklenmekte. BAE ve Mısırın yanında olduğu bu üçlü konsorsiyum ile İsrail’e karşı güçlü bir karşı koyma sağlanabilir. Özellikle Suudi Arabistan’ın çıkışı etkili olabilir. Fakat maalesef Suudi Arabistan’ın ABD ile olan ilişkileri ve birçok anlamda ekonomik ve askeri bağımlılık sesinin kısılmasını sağlıyor. İş burada yine yerli ve milli sanayi ve savunma sanayiine dayanıyor. Bu ülkeler ekonomik zenginliklerini savunma sanayi başta olmak üzere diğer sanayi alanlarında maalesef hayata geçiremediler.

Bağımlı uydu devletçikler

“Bu da onları bağımlı uydu devletçikler haline getirdi. Tabii bu durum birden bire olmadı. Birinci Dünya savaşı sonrası işgal devletleri bölgeden ayrılırken kukla idarecileri kendileri adına vekil olarak bu ülkelerin başında bıraktılar. Bölgedeki idareciler de o kukla yöneticilerin anlayışlarını devam ettiriyor. Bu kukla anlayışı değişmedikçe bölgede İsrail’in yayılmasının durdurulması mümkün değil. Bunun için en doğru devlet olarak Türkiye duruyor” şeklinde konuştu.

“Çare ümmetin birliğinde”

Güvenlik Uzmanı İbrahim Keleş de ise şunları söyledi: “İsrail her şeyi apaçık söylüyor ve söylediklerini de yapıyor. Netanyahu bir de bölgedeki ülkeleri ‘lanet’ ve ‘lütuf’ diye ikiye ayıran haritaları Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda gösterdi. Mısır, Sudan, Ürdün, Suudi Arabistan ve Hindistan’ı lütuf diye tanımlıyor. Bu ülkeler biraz devlet bilincine sahip olsalar, Netanyahu’yu o lafı ettiğine bin pişman etmeleri lazım. Ama edemiyorlar. Çünkü kölelik başka bir şey. Hindistan’ı dışında tutarak söylüyorum, Yüz sene evvel Suudi Arabistan diye bir devlet yoktu. Irak yoktu, Suriye yoktu, Ürdün yoktu, Lübnan yoktu. İçlerinde bir Mısır söz söyleyebilecek bir ülkeydi. Rahmetli Mursi’den sonra yine teslim olmuş durumda. Kadim devlet, mazisi olan bir devlet diyoruz ama artık o kadim devlet de yok artık. Halkla yöneticileri ayırmak lazım. Halkın elinden bir şey gelmiyor. Suudi Arabistan Krallığı’nı Amerikan özel güvenlik şirketi koruyor. Ürdün, hiçbir geliri olmayan, dışarıdan gelen yardımla ayakta kalan bir devlet. Kendi ekonomisi yok, silahı yok. Tampon devlet. Ağzını açamıyor. İran’dan atılan füzeleri düşürüyorlar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra lütuf olarak kurulan devletler bunlar. Her petrol kuyusunun başına bir devlet kuruldu. Hiçbiri İsrail’e sesini çıkaramıyor. Bir nevi kan uykusundalar. Kasabın mezbahanesinde sırasını bekleyen koyunlar gibi davranıyorlar. Suudi Arabistan ve Arap emirlikleri hâlâ İsrail ile anlaşma imzalıyorlar. Bayraklarında Tevhid var ama İsrail’in kölesi olmuşlar. Ürdün, Haşimi soyundan gelen bir yönetime sahip. Bir olamayınca yok oluruz. Ümmetin bir olması lazım. Türkiye tek başına elinden geleni yapıyor. Ama bütün İslam ülkeleri birlik olmadan bu saldırıların önüne geçmek çok zor. Çare ümmetin birliğinde.”

Yorum yapın