Ölüm de değişim de kaçınılmaz

Biz de o etkinliklerden birinde Bodrum Marina’da ressam Filiz Kiprik’in sergi açılışına katılıyoruz. Kırpık’tan Dönüşümler / Arkhe&Vanitas sergisinin hikayesini dinliyoruz:

-Ekim ayında Bodrum’da sergi açmak, bir sanatçı olarak size neler hissettiriyor?

Bodrum’da sergi açmak, benim için hem heyecan verici hem de derin bir bağ kurduğum bir süreç. Bodrum, tarihsel ve kültürel zenginliğiyle sanatçılar için ilham verici bir yer. Bu topraklarda sanatımı sergilemek, özellikle dönüşüm ve varoluş temalarını ele aldığım “Arkhe&Vanitas” serisiyle, kendimi evrenin döngüsü içinde bir parça olarak hissediyorum. Bodrum’un hem sakin hem de mistik atmosferi, bu sergi için mükemmel bir zemin hazırlıyor.


Bu dönemde Bodrum’da sanata, sergilere ilgiyi nasıl buluyorsunuz?

Son yıllarda Bodrum’da sanat ve kültüre olan ilgi oldukça arttı. Bölgeye gelen yerli ve yabancı sanatseverler sadece deniz ve tatil için değil, aynı zamanda sanatı keşfetmek için de burada. Özellikle yaz aylarının ardından Bodrum’da daha sakin ve odaklanmış bir izleyici kitlesi var. Bu da benim gibi sanatçılar için daha derin bir etkileşim ve anlamlı geri dönüşler sağlayan bir fırsat yaratıyor.


Bir sanatçı olarak sizi İstanbul’un kaotik ortamı mı, yoksa kış aylarında tatil bölgelerinin huzuru mu daha çok besliyor?

Bir sanatçının beslenmesi bulunduğu yerle kısıtlı değildir. Her şeyden beslenebiliyorum. İstanbul bu konuda ağır basıyor diyebilirim. Beslendiğim kaynaklar bir şehirden çok daha fazlası ayrıca, bu yüzden bunu sınırlamak istemiyorum. Her iki ortam da sanatıma farklı şekillerde katkıda bulunuyor. İstanbul’un kaotik, hareketli ve enerjik yapısı bazen yaratıcılığımı tetikleyen bir dinamik sunuyor. Sonuç olarak, her iki ortam da hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle sanatımı besleyen unsurlar barındırıyor.

Bir ressam olarak en sevdiğiniz, en çok kullandığınız ve en çok uzak durduğunuz renkleri bizimle paylaşır mısınız?

Bir ressam olarak tabii ki paletimde sürekliliği olan bana ait renkler var. . Bir ressamın paletindeki renk skalasının zenginliği çok önemlidir. Yoğun olarak pastel tonlarla oynarım. Bütün renklere hakimim. En sevdiğim renkler arasında kırmızı ve mavi yer alıyor; kırmızı dönüşüm ve yaşam enerjisini; mavi ise evrensel bir huzuru ve sonsuzluğu temsil ediyor. En çok uzak durduğum renk ise genellikle parlak sarı ve yeşil tonları, çünkü bu renkler bana çok doğrudan ve keskin bir enerji veriyor, eserlerimde istediğim o derin, içsel duyguyu yansıtmakta zorlanabiliyorum. Ancak hiçbir rengi reddemem. Sonuç olarak çalıştığım konuda burada önemli… Hangi renkler gerekliyse o renkleri kullanırım.


Serginizin manifestosunda Arkhe için ateşin sembolü değişim ve dönüşümün kaynağı denirken, Vanitas içinse hayatın geçiciliği ve ölümün kaçınılmazlığını simgeler denmiş. Bir yanda dönüşüm, bir yanda ölüm… Bu duygularla eserleri üretmek kolay olmamıştır. Biraz eserleri çizerken yaşadığınız düşünce ya da ruh hallerinizi öğrenebilir miyiz?

Bu eserleri yaratırken aslında bir yandan hayatın değişken doğasını kucaklarken, diğer yandan ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşmek zorunda kaldım. Eserleri oluştururken yaşadığım ruh halleri bazen melankoli, içsel sorgulama ve bazen de huzur dolu kabullenişler oldu. Her tuval, benim için bir dönüşüm süreci; değişim kaçınılmazdır ama aynı zamanda ölüm ve geçicilikle barışmanın da bir yoludur. Bu iki karşıtlığı birleştirmek, hem zorlayıcı hem de derin bir deneyim oldu. Aslında özetle şöyle diyebilirim. Eserlerimde doğum, yaşam ve ölüm sürecinde evrene ve sonsuzluğa ulaşma çabasını sorguladım. Varoluştan yola çıkarak evrene, boşluğa ulaştığımda, yeryüzünde kapladığımız alanın küçüklüğü karşısında gerçek beni buluyorum.


Serginizin tanıtımında “Sokrates’in düşünce sistemine sık sık atıflarda bulunuyorum… Her şeyin önce içimizde başladığını ve dışarıya yansıdığını düşünüyorum” diyorsunuz. Eserlerinizde Sokrates ne kadar ve nasıl etkili?

Sokrates’in “kendini bil” ilkesi benim sanatımın temel taşlarından biri olmakla beraber aynı zamanda yaşam felsefem. Sanatımda da önce içsel bir yolculuğa çıkıyorum; bu yolculuk sırasında öğrendiklerim ve hissettiklerim tuvalime yansıyor. Eserlerimde insanın varoluşunu, içsel dönüşümlerini ve bu dönüşümlerin dış dünyayla nasıl etkileştiğini ele alıyorum. Sokrates’in felsefesi, özellikle her şeyin insanın içinde başladığı ve dış dünyaya yansıdığı inancıyla, bu sergideki her bir esere nüfuz etmiş durumda.

Yorum yapın