27 Mayıs Darbesi: İşte “ikinci işgal”in perde arkası

Yeni Şafak yazarı İhsan Aktaş, 27 Mayıs darbesinin Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası ikinci işgal girişimi olduğunu ifade etti. Aktaş, darbelerin küresel emperyalistler adına yapıldığını ve ülkenin sivil siyasetini hedef aldığını belirtti. Darbelerin her zaman halkın iradesine karşı bir ihanet olduğunu vurgulayan Aktaş, Türkiye’nin geçmişten ders alarak darbe girişimlerine karşı direnmesi gerektiğini ifade etti. İhsan Aktaş, şunları kaydetti:

“Bu millet, imparatorluk bakiyesi bir millettir. Ülkemizi Kuzey Kore’ye benzetmeye çalışanların hayalleri kursaklarında kalacaktır.

ABD, İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra NATO eliyle savaşta yenilmiş ülkeleri vesayetle köleleştirmek için her birine vesayet anayasası hazırladı. Almanya, Japonya ve İtalya için anayasalar yazıldı. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na dahil olmadığı halde aynı kaderi paylaştı. 1950 yılında tek parti prangasından kurtulan millet, kalkınarak gelişerek kendi yolunu çizmek ve büyük Türkiye için büyük adımlar atmak üzereydi.

Tek parti jakobenlerini kullanan ABD, 1960’ta hain darbesini planladı ve yürürlüğe koydu. Darbe sürecinde kullanılan kelimeler ve istismar edilen şey ne olursa olsun, bir ülkede sivil siyasete darbe yapmaya kalkan her güruh haindir. Bu ülkede bütün darbeler ve darbe girişimleri küresel emperyalistler adına yapılmıştır. Tek parti kafası, Türk solcuları ve Kemalistler bu darbelerin kullanışlı aparatı olmuştur.

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmeleri bu milletin hafızasında ne denli büyük travmalar oluşturdu. 12 Eylül darbe günlerinde çocuktuk. 28 Şubatçı hain generallerin ve FETÖ’cü hainlerin İsrail ve ABD ile olan işbirlikçi ihanetlerini yaşayarak gördük.

27 Mayıs darbesini Atatürk yapmadı, 12 Eylül darbesini de, 28 Şubat ve FETÖ hain darbelerini de. Peki bütün darbeleri bu ülkenin kurucusu adına yapıyormuş gibi gösterme çabası nereden çıkıyor?

1938-50 yılları arasında bir mafya modeli ile ülkenin kaderini ele geçiren tek parti zihniyeti, milleti hiçe sayarak keyfi bir idare modeli geliştirdi. Muhalefet yok, halk iradesi yok, kanun yok, hukuk yok ve fakirlik diz boyu.

Cumhuriyet kurulurken halkın itiraz ettiği konular vardı. Fransa’da kral yanlıları ve cumhuriyetçiler ordu kurup birbirleriyle savaştı; bir taraf karşı taraftan yüz binlerce insan öldürdü. Katliamı ucuz hale getirmek için giyotinler icat edildi.

İstanbul hükümetinin yerine Ankara hükümeti kurulduğunda, Osmanlı devlet erkânı sessiz sedasız ülkeyi terk etti. Peki, bizim tek parti zihniyetinin düşman olduğu Anadolu’nun saf dindarları ne yaptı?

Düşmanı denize döktükten sonra kendi topraklarında bugünkü gibi özgür bir şekilde Müslüman olarak yaşamaktan başka bir gaye edinmedi.

Peki, Yunanlıların, İngilizlerin ve Fransızların düşman olması gereken Anadolu insanına tek parti jakobenleri neden düşmanlık etti? Bu tavrı Hindistan’da, Afrika’da ve sömürge ülkelerinde batılı sömürgeciler adına kendi insanlarına zulmeden müstemleke aydınları ile açıklayabiliriz.

Osmanlı devleti, Meşrutiyet ilan etmiş; ülke Meclis-i Mebusan ve padişahın temsili ile yönetiliyordu. Yeni durumda Meclis-i Mebusan’ın temsili TBMM’ye geçti; padişah temsili cumhurbaşkanı ile temsil edilmeye başlandı.

Bizim tek parti kafasına soracak olsanız, sanki Afrika’nın uçsuz bucaksız çöllerinde yaşayan, yapraklarla örtünen ilkel kabile mensupları arasında devrim yapmışlar da sonra Japonya ve Almanya seviyesinde ekonomi ve teknoloji üretmişler gibi, sabah akşam devrim sloganları atıp duruyorlar.

Tarih bilinci olanlar bilirler ki, bütün dünya milletlerinin İngiliz ve Fransızlar tarafından işgale maruz kaldığı, İslam toprakları Uzakdoğu ve Latin Amerika’nın büyük bölümünün işgale uğradığı bir dönemde devlet kurmak ve bu kurtlar sofrasından kurtuluş savaşı yaparak bağımsızlık ilan etmek ne kadar müşkül bir meseledir. Murad ettiğiniz her şeyi tek başınıza yapamazsınız. Bu sebepten dolayı ‘istiklali tam’ hedefi konulmuş, kaderin cilvesine bakın ki bu hedefe en fazla yaklaşan da Erdoğan hükümetleri olmuştur.

Bugün Teşvikiye ve Karşıyaka’da oturanlara sorsanız, ‘istiklali tam’ cümlesini dahi anlamayacak kafadalar.

Tek parti kafası bize fakirlikten ve yoksulluktan başka bir şey vaat etmedi. Geri kalmışlıktan kurtulmak için hangi hükümet iş başına geldiyse, darbe yapıp eski kadere mahkûm etmeye çalıştılar.

Bir ülke düşünün, tarih tezleri Yunan tarihi ile başlıyor. Kendi kültüründen uzaklaştırmak için bütün müfredatlar batılı ülkeler eliyle hazırlanmış. En ünlü iki üniversitesinin biri komünizmi, diğeri Amerikancılığı temsil ediyor; en ünlü üç koleji ise üç batılı ülkenin misyonuyla çalışıyor: Biri Frankofon, biri Alman ekolünde, biri Amerikan kültürü.

Bir ülkede askeri vesayet gündem olduğunda kurgulayan ABD’dir. Ne gariptir ki bilinçaltında bu işi sahiplenenler, Cumhuriyet’in demokratikleşmesinden rahatsız olup 1940’lı yılların jakoben tek parti günlerini özleyen CHP’lilerdir.

Gariban Anadolu insanı, bütün varlığını büyük bedeller ödeyerek elde ettiği sivil siyasete borçludur. Mandacı kafalara tekrar teslim olmayacağız.”

 

 

Yorum yapın